20 Ekim 2015 Salı

Yaz Dostum!

Dün. 

 Eve dönüş yolundayız. 

Haftanın ilk iş gününü kazasız belasız tamamlamanın sürûru içerisinde yol alıyoruz. 

Servis şoförü amcayla yine bir muhabbet konusu bulmuşuz. 

Diyor ki bana "Hocam, insanları anlayamıyorum çoğu zaman. Üç günlük dünyada neyin kavgasını ediyorlar? Kim, ne götürebilmiş ki bu dünyadan? Nedir bu açgözlülük?" 

 

Bu sabah. 

Yeniden karıştırıyorum Cibran'ın "Ermiş"ini. Gözüm o satırları arıyor. 

 İşte. Oradalar: 

" Bolluğu yeryüzünün armağanlarını birbirinize  alıp vermekte bulacak, hoşnut olacaksınız. Ancak sevgiyle ve müşfik bir adaletle yapılmazsa bu alışveriş, kimilerini açgözlülüğe sürükler, kimilerini de açlığa. (...) Malınızdan mülkünüzden verdiğinizde pek fazla bir şey vermiş sayılmazsınız. Gerçekten vermek kendinden (⚠) vermektir. Çünkü mal mülk, bir gün gerekeceği endişesiyle alıkoyup sakladığınız şeylerden başka nedir? Yokluk korkusu yoksunluğun bizzat kendisi değil midir? Kuyunuz suyla doluyken çekilen susuz kalma korkusu değil midir asıl giderilemez susuzluk? (...) Bir de aza sahip olup hepsini verenler vardır. Bunlar yaşama ve yaşamın cömertliğine inananlardır ki sandıkları hiç boş kalmaz." 

 

Ve bir ayet-i kerime'nin ihtarı ile büsbütün irkildi yüreğim: "Ey İnsan! Seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni cömert Rabbine karşı seni ne aldattı?" (İnfitâr Suresi - 6. Ayet-i Kerime)


Cibran'ın söylediğinden bir ufak farkla şöyle dua etmek geliyor içimden: "Ey Rabbimiz! Bizleri, kendi lütfundan verdiğin nimetlere karşı cimrilik ederek yüz çevirenlerden değil, Senin cömertliğine inanarak sandıkları dolup taşanlardan eyle. . Amin. " 

 

Fotoğrafa gelince: 

Bilemediğim herhangi bir zamanda, insanların sahip olmak için kendini paraladığı (!) ve ismine de"para" denilen, şimdilerde antikacılarda arz-ı endâm eyleyen bu metaller objektifime poz verirken Barış Manço'nun bir şarkısıydı zihnimde çalınan: 

"Yaz Dostum! Kimse göçmez bu dünyadan mal ile..." 

*

Vakt-i şerifler hayr olsun inşâAllah. Es-Selâm!

2 Ekim 2015 Cuma

Hoşgeldin Ekim!

 

 

Bahar gelince açan çiçeklerin nasıl ki eşsiz rayihaları var, biten baharla dalından kopan yaprakların da süzülüşlerinin ve rüzgarla oynayışlarının da öyle eşsiz bir musikisi var. 

Sonbahar hazan mevsimi derler, hüzünlendirir derler. İnanmayın. "Neşv-ü nemâ bulamaz düşmeyicek hâke nebât / Mütevâzı olanı rahmet-i Rahmân büyütür." Bir tohumun yeniden dirilmesi, yeşerip büyümesi için toprağa düşmesi gerekir. Mütevâzi olup, başını yere indirince büyür Allah'ın rahmeti. 

 Mütevâzi sonbahar.. Ağaçlar, nevbaharda neşv-ü nemâ olan çeşit renkteki çiçeklerini, meyvelerini, hatta kıyafetsiz kalma pahasına yapraklarını dahi usulca iade ediyor.. Çünkü itaat ediyor kendisinden rahmet gelenin emrine... 

 Ekim ayı hoş gelsin, sefâlar getirsin. Hoşnut olmadığımız hasletlerimiz kuru yapraklar gibi dökülsün üzerimizden... Tefekkürümüz artsın, şükrümüz ziyâdeleşsin, güzelleşsin inşâAllah.

 Sevdiklerimizle nice mutlu baharlara erişmek duasıyla, es-selâm!

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya