"Kapının önüne oturmuş, zamanın
geçmesini bekliyordum, ama zaman her şeyden daha yaşlıdır, pek yavaş ilerler. İnsanlar
acı çekince gözleri büyür, eskisinden daha anlamlı durur. Madam Rosa'nın
gözleri gittikçe büyüyor, nedensiz övdüğünüz köpeklerinkine dönüyordu. Ta
buralardan görüyordum bunu, oysa Panthieu sokağında, çok lüks mağazaların
bulunduğu Champs-Elysee'ye yakın bir yerdeyim."
"Onca Yoksulluk Varken", Emile Ajar'a
Fransa'nın en büyük edebiyat ödüllerinden biri olan Goncourt Ödülü'nü kazandıran eseridir. Kitapta anlatılan olaylar, 1970'li yıllarda Fransa'da
fahişelerin, transeksüellerin ve öteki konumuna itilerek toplumsal hayattan soyutlanmışların yaşadığı bir semtte geçer.
Tüm hikayeyi Momo'nun ağzından
dinliyoruz. Momo, Madam Rosa ile birlikte, kendi gibi olan çocuklarla birlikte
yaşıyor. Madam Rosa bir Yahudi. Auschwitz toplama kampından kurtulduktan sonra
Paris'te fahişelik yaparak hayatını kazanmış, yaşlandıktan sonra fahişelerin
çocuklarına bakarak geçinmeye çalışan yaşlı ve hasta bir kadın kendisi.
Fransa'da fahişelerin doğum yapmasının
yasak olduğu o dönemde, yanlışlıkla doğan çocuklara bakıcılık yapan Madam
Rosa'nın yanındaki onlarca çocuk arasında kendisi için farklı olan sadece Momo.
Momo takma adıdır Muhammed'in. Henüz üç
yaşındayken babası tarafından Madam Rosa'ya bırakılır. Oğlunun Arap kültürüne ve İslam
geleneklerine göre büyütülmesi istenir. Madam Rosa ile büyüme sürecindeki
Momo'nun ilişkisi inanç ve kültür farklılığına rağmen arkadaşlığa, yoldaşlığa
dönüşür. Aralarındaki farklı aidiyetler birlikte yaşamalarına, aynı çatı altında
yaşamı paylaşmalarına engel olmaz.
Oğlunun Arap kültürüne ve İslam
geleneklerine göre büyütülmesini talep eden babaya verdiği sözü tutmak için
elinden geleni yapar Madam Rosa. Onu bir Arap çocuğu olarak yetiştirir, Hamil
Bey'e derse yollar ve İslam dininin gereklerini öğrenmesini sağlar.
Yahudi Madam Rosa ve Arap Momo arasında
büyük bir sevgi bağı vardır. Gittikçe yaşlanan ve ölüme her geçen gün yaklaşan
Madam Rosa'nın evindeki diğer tüm fahişe çocukları birer birer ayrılır. Momo
Madam Rosa'yı yalnız bırakmaz. Her an onun yanında olmak ister.
Ancak bir gün babası çıkagelir Momo'nun.
Momo kendisiyle ilgili ilk gerçek bilgiyi o anda öğrenir. Momo'nun babası,
fahişe olan annesini öldürdüğü için hapse girmiştir ve para karşılığında oğlunu
Madam Rosa'ya teslim etmiştir. On üç yıl sonra hapisten çıkan baba oğlunu geri
almak istemektedir. Ancak ne Momo ne de Madam Rosa birbirlerinden ayrılmak
istemez. Bu yüzden kurnazca bir oyun oynarlar babaya.
Hikayenin devamını elbette anlatmayacağım.
Kitabı okumalısınız. Bu kitap Emile Ajar
adıyla çıktığında, bir eleştirmen şöyle demiş: "Bu kitabı ipekli kağıda
sarıp ayağınıza kadar getirebilmek, onu neden okumanız ve sevmeniz gerektiğini
size anlatabilmek isterdim."
Peki kimdir Emile Ajar?
Emile Ajar'ı tanıyabilmek için önce
Romain Gary'i anlatmak gerekir.
Döneminde "Fransız Edebiyatı'nın en büyük
yazarı" olduğu iddia edilen Gary'nin, son zamanlarda artık tükenmiş, bir
şey üretemez haline gelen kötü bir yazar olduğunu iddia eden eleştirmenler
türemiştir.
Henüz ilk kitabıyla tüm Fransız Edebiyat
çevresinin dikkatini çeken bir yazar olarak Emile Ajar ortaya çıkar. Kim olduğu
bilinmeyen kayıp yazar Emile Ajar'dan "asıl ve asil yetenek abidesi"
olarak bahsedilmeye başlanır. Romandan ziyade uzun bir hikayeyi andıran bu
kitabın namı kısa süre içerisinde Fransa sınırlarını dahi aşar. Emile Ajar artık
literatürün "kayıp yazar" ıdır.
Kendisinden çok daha yetenekli olduğu
iddia edilen bu kayıp yazar hakkında fikri sorulur Romain Gary'ye. O da tevazuyu
elden bırakmayarak "Değerli eleştirmenlerimizin takdiri bu yöndeyse,
üzerine söz söylemek benim haddim değildir." demekle yetinir.
Böylelikle iki farklı kutuba ayrılır
Fransız Edebiyat çevreleri. Bir yanda Romain Gary, diğer yanda Emile Ajar
müritleri kıyasıya fikir çatışması yaşarlar. Tüm tartışmalar hararetini
yitirmemişken dahası gerçekleşir. Romain Gary'nin layık görüldüğü Goncourt Ödülü, henüz ilk romanını çıkaran kayıp
yazar Emile Ajar'a verilmek istenir ancak ortada bir yazar yoktur, bulunamamaktadır.
Emile Ajar ise avukatı aracılığıyla bu ödülü reddeder.
Emile Ajar, ilk romanı "Onca
Yoksulluk Varken" (Orjinal adı La Vie Devant Soi) in bir yıl ardından
Yalan Roman'ı yayınladığında, Romain Gary de kısa süre sonra çıkaracağı romanının
çalışmalarını sürdürdüğünü açıklar. Emile Ajar'ın Yalan Roman'ının bir yıl
sonrasında, Romain Gary "Kadının Işığı" adlı romanı ile yeniden
gündeme yerleşmeyi başarır. Anlaşıldığı üzere iki yazar arasındaki düello bu
şekilde devam eder -taa ki Romain Gary'nin intiharına kadar.
Romain Gary'nin intiharı tüm dünyada
büyük bir yankı uyandırır. İntiharından hemen önce yazdığı intihar notundaki
satırlar herkesi hayrete düşürür.
"Çok eğlendim, teşekkür ederim.
Hoşçakalın." cümlesiyle mektubuna son verirken, kayıp yazar olarak bilinen
Emile Ajar'ın aslında kendisi olduğunu açıklar Romain Gary.
Böylelikle, her yazarın sadece bir kez
alma hakkına sahip olduğu Goncourt Edebiyat Ödülü'nü iki kez elde eden yazar
olma ünvanı ve ardında bıraktığı birbirinden güzel eserlerle edebiyat
tarihindeki yerini alır.
Kitap hakkında; Momo, Madam Rosa ve
ötekileştirilenleri temsil eden tüm hayali kahramanları yaratan Emile Ajar
müstear adıyla Romain Gary hakkında söylenecek çok fazla şey var. Ancak hepsini
buraya sığdırmam neredeyse imkansız.
Son olarak sinema kısmına değinip
bitirelim. Kitap 1977 yılında Moshe Mizrahi'nin yönetmenliğinde beyazperdeye
uyarlanmış, 1978 yılında ise "Yabancı Dalda En İyi Film Ödülü"ne layık
görülmüş. Akıllara kazınan performansıyla Simone Signoret'i Madam Rosa, Samy
Ben - Youb'u ise küçük Momo rolünde görüyoruz filmde.
"Tembellik etmeyin, filmi izleyecekseniz de önce kitabı
okuyun" uyarısını da yaptıktan sonra bu uzun yazıma nihayet son noktayı
koyuyorum.
Kitabı okuma listesine alan herkese
şimdiden keyifli okumalar.
Aşkla Kalın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)