15 Ekim 2013 Salı

Çocuklar Kurban Kesim Sahnelerine Şahit Olmalı Mı?

Bugün Kurban Bayram'ının ilk günü.

 Hz. İbrahim’in Hz. İsmail’i Allah yolunda kurban kesmeye niyetlenmesinin ardı sıra gökten inen kurban ile başlayan bu güzel ibadetin bir bayrama dönüştüğü gün bugün…

Kurban Bayramı yaklaşırken kurban edilmek üzere seçilir hayvanlar.. 

Kimisi için küçükbaştır kurban edilecek hayvan kimisi için eşi dostu ya da akrabasıyla hisse usulü girilen bir büyükbaş …

Şimdiki nesil belki aşina değil ancak apartman dairelerine mahkum olmadan hemen önceki kuşağın bir çocuğu olarak rahatlıkla söyleyebileceğim bir anım var Kurban Bayramlarına dair...

Kurban Bayram’ı yaklaştığında babamın aldığı koyunu eve getirmesi için sabırsızlanırdık ailece… 

Ben ve kardeşim bayram günü gelene dek, evimizin bodrumuna iner ve severdik o mübarek hayvanı.. 

Bayram günü gelir ve nedense ortadan kaybolurdu o sevimli hayvanlar her seferinde …


Küçükken, çok küçükken; sevdiğiniz hatta duygusal yakınlık kurduğunuz hayvanın birden bire kaybolması anlaşılır gelmiyordu. Sonrasında ise onun öldürülüyor olmasını garipsemiştik çocuk aklımızla.

Duyarlı ebeveynlerimiz defalarca anlatmıştı oysa, onların her biri Allah huzurunda kurban edilmek üzere can atıyorlardı… Hepsi binek olacaktı bizlere Sırat-ı Müstakiym yolunda…

Anlaşılır gibi görünse de anlayamıyorduk çoğu zaman…

Daha da acısı, duygusal yakınlık kurduğu hayvanın, en sevdiği babası tarafından öldürüldüğüne şahit olması…

Böyle bir senaryoya varsa şahit olanlar, sanıyorum ki yazdıklarıma daha da aşina olacaklardır.

Kurban Bayramı yaklaşınca bir Müslüman olarak kurban ibadetinin çocuklara anlatılması yönünde nasıl hassasiyet gösteriyorsam, bir çocuk psikoloğu olarak da kurban kesiminin çocuk psikolojisi yönünden etkilerine duyarlılık gösteriyorum.

Konu kurban ibadeti ve çocuk psikolojisi olunca her kurban bayramında olduğu gibi bu bayram da çocuklar kurban kesimini görmeli mi, kurban kesimi esnasında kan görmek çocuğu şiddete sürükler mi, hangi yaştaki çocuklar kurbanın kesiliş anını görmeli gibi sorular gündeme geliyor.


Geçenlerde bir yazı okudum, bir eğitimci yazar kaleme aldığı yazısında çocukların kurban kesimini izleyebileceğine değinmiş. Hatta işin daha da ilginci, biz psikologları çocukları dinden uzaklaştırmakla itham etmiş.

Bir din psikoloğunun yazısına denk geldim aynı gün içerisinde, o da aynı dertten muzdarip…

Gülümsedim :) Meğer ne de çok seviliyor muşuz bu camiada dedim ve sıvadım kolları.

Madem ki bir çocuk psikoloğuyum, işin asıl uzmanı olarak bu konu üzerinde kendi görüşlerimi ben de sıralayabilirim gayet tabii.

Maneviyatı ailesinden almış, rol model olarak anne ve babasını görmüş ve hamdolsun ki elinden geldiğince dinini bir Müslümanın yaşaması gerektiği gibi yaşama konusunda hassasiyetleri olan bir insan olarak kurban bayramının ve kurban ibadetinin anlam ve öneminin kesinlikle çocuklarımızla paylaşılması, bunun dini bir görev olduğu ve yoksullara yardım etmek gibi sosyal bir boyutu olduğunun izah edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

“Kurban kesimi çocuğa izletilmeli mi?” sorusuna verilecek cevapta kilit nokta çocuğun yaşıdır. Çocuklar on yaşına kadar somut işlemler dönemindedirler. Onlar için var olan somut kavramlar zihinlerinde anlamlıdır ve bu kavramlar arasındaki ilişkiler niteliklidir. On yaşından öncesi için bir çocuğun kurban kesimine şahit olmasının çocukta bazı travmalara yol açabileceğini düşünüyorum.

Burada şunun altını çizmekte fayda var: Her çocuk kurban kesimine şahit olduğunda travma yaşamayacaktır. Kurban kesimi her çocuğu aynı şekilde etkilemez. Çocuğun yaşı ve kişilik özellikleri belirleyicidir.

Ancak çocuğun özellikleri her ne olursa olsun, küçük çocuklar için masum buldukları o hayvanın bıçakla gözleri önünde kesilmesi, kanın fışkırması, birkaç saniye bile olsa hayvanın can çekişmesi çocuk için vahşettir.

Her ne kadar anne baba olarak çocuğa kurbanın dini boyutu anlatılıyor olsa da somut işlemler döneminde olan bir çocuk için asıl gerçek bir iki günlüğüne bile olsa bakılıp beslenilen hayvanın en sevdiği babası, dedesi ya da amcası tarafından öldürüldüğünü görüyor olmasıdır.


Bu açıdan bakıldığında aslında ailelerin kurbanlık hayvan ile çocuklarının duygusal anlamda bağ kurmasının da önüne geçmelerini tavsiye ediyorum. Kurbanlık hayvan ile birkaç gün için bile olsa zaman geçiren çocuklar bazen yoğun duygusal bağlar kurabiliyorlar. 

Sonrasında o hayvanın öldürüldüğünü görmek bir çocuk için travmatik etki oluşturabiliyor. Bu yüzden ömrü boyunca kırmızı et yiyemeyen insanlar tanıyorum –hatta bunlardan bir tanesi bizzat kendi kız kardeşimdir. Nasıl oldu ne şekilde şahit oldu bilmiyorum ama maalesef kurbanlık hayvanın kesildiğine şahit olduğundan beri kırmızı et yiyemiyor.


Kurban Bayramında kurban kesimine şahit olan çocuklardaki travmatik etkilerin sonuçları sadece et tüketmeyle sınırlı değil. Bu durumdan olumsuz etkilenen çocuklarda olayın akabinde alt ıslatma, tırnak yeme, tik belirtileri, yalnız uyuyamama, önceden yalnız yapabildiği aktiviteleri kendi başına sürdürememe, kekemelik gibi durumlar görülebilir. Bunun yanı sıra, çocukta yoğun ölüm kaygısı ve anne babayı kaybetme korkusu gibi anksiyete belirtileri açığa çıkabilir.

Bir uzman olarak ricam, lütfen kestiğiniz kurbanlık hayvanın kanlı kısımlarının bahçenizde ve kurban kesiminin yapıldığı alanlarda çocuklar tarafından görülmesine engel olun. Mümkünse kurban kesimi öncesinde çocuklarınızın kurbanlık hayvanla uzun süreli ve sevecen bir yakınlık kurarak duygusal bir bağ kurmasına engel olun. On yaşından önce çocuklarınıza kurbanlık hayvanın kesiliş anını lütfen izletmeyin. Çocuklarınızı özellikle yaşlarına uygun olarak ölüm konusunda bilgilendirin.

Bu bayramın hiçbir çocuk için travmatik olmaması ve tüm Müslüman Alemine huzur barış sağlık ve mutluluk getirmesi dileğiyle.


Hepinize sevdiklerinizle hayırlı bayramlar!


3 Ekim 2013 Perşembe

“Rab Ne Bana Di Jodi” – “Sende Rabbi Gördüm”



Hiç yolda veya çevrenizde gördüğünüz  ilgi çekmeyen ve hiçbir şekilde göze batmayan en sıradan bir adamın anlatabileceği bir aşk hikayesi olduğunu düşünerek durdurmak istediğiniz oldu mu?

Çoğunlukla hayır!

Peki nasıl olur da böyle sıradan bir adam nefes kesici, duyanları hayrete düşüren ve imrendiren bir aşk hikayesi anlatabilir?

İşte bu, tam da Surinder Sahni’nin başına gelenler aslında. 

Surinder Sahni – temiz kalpli, dinine düşkün bir şekilde sıradan, mütevazi ama bir o kadar monoton bir hayat yaşarken kendisinin tamamiyle zıt özelliklere sahip Taani ile karşılaşır.

 Ve böyle  başlar O'nun aşk hikayesi...

Taani öyle zıttır ki Surinder’den; öyle canlı kanlı, öyle hayat dolu, öyle enerjik… 

  Hayatının tamamı bir tuvaldir ve kendi hayatını gökkuşağının tüm renkleriyle boyar taa ki hayatının tüm dengeleri alt üst olana kadar…

“Rab Ne Bana Di Jodi” – “Sende Rabbi Gördüm”






2008 yılında yapımcılığı “Yash Raj Film” tarafından üstlenen, senaristliği ve yönetmenliği Aditya Chopra tarafından yapılan filmimizin orijinal İsmi “Rab Ne Bana Di Jodi” dir. Aslına bakılırsa filmin Türkçe’ye çevrilişi “Bu Çifti Allah Birleştirdi” şeklinde gerçekleşmiş ancak filmin ana temasını oluşturduğu için çoğu zaman “Sende Rabbi Gördüm” olarak bilinir. Benim kalbimdeki ismi de budur, kesinlikle hakkını veriyor filmin bu isim.
Filmi izlerken mekanın diğer Hint filmlerinden farklı oluşu dikkatinizi çektiyse hemen açıklayayım: Film kendine has lehçesiyle ve güzel şarkılarıyla tanınan Pencap eyaletinin en büyük şehri ve aynı zamanda Sihlerin dini merkezi olarak kabul edilen Amritsar’da çekilmişti.

Filmin başrolleri, Hint sinemasının yıldızlarından Shahrukh Khan ve Anushka Sharma tarafından paylaşılıyor. Burada önemli bir ayrıntıya daha değinmek isterim. Anushka Sharma manken iken ilk defa bu filmle sinema dünyasına adım atıyor. İlk filminde Shahrukh Khan ile birlikte oynaması da Anushka’nın film kariyerine artı bir puan katmış. 



İlk filmi olmasına rağmen Anushka’nın  Taani Gupta rolünü oldukça başarılı oynadığını söylemeden geçemeyeceğim. Shahrukh Khan’a ise zaten söylenecek söz yok. Gözlerimi alamıyorum filmlerini izlerken, o nasıl bir rol yeteneği, nasıl Allah vergisi bir karizmadır…

Shahrukh Khan’ın iki farklı karakteri var filmde. Bir yandan Surinder Sahni olup, gayet mütevazi ve mutaassıp, ailesi olmayan, saf bir yüreği olan iyi karakterli bir büro memurunu canlandırırken, bir yandan da Raj Kapoor olur kabına sığmayan, çılgın ama bir o kadar da sevecen, dans etmeyi seven bir genç olur Shahrukh Khan. 




Kendisinin çılgın hallere bürünmesine oldukça alışığız ancak sırf Surinder rolü için; badem bıyığıyla, ütülü gömleği ve takım elbisesiyle, elindeki çantasıyla bana bir zümreyi anımsatan o halini görmek için bile izlenir :) 

Taani güzel ve heyecan dolu bir kızdır. Sevdiği adamla evlenmek üzeredir. Surinder ise eski öğretmeninin kızı olan Taani ile tam da düğün günü tanışır ve ona derin bir aşkla bağlanır. Ümitsizdir çünkü kalbini çalan kız evlenmek üzeredir.

Kader o anda ağlarını örer ve acı bir haberle damatın da için de olduğu düğün alayının trafik kazası geçirdiği ve bu kazada damadın öldüğü öğrenilir.

Bu olayın şokunu üzerinden atamayan Taani için artık hayat durmuş gibidir, aşka olan inancını kaybetmiştir çoktan. Diğer yandan, kızının bu halini gören babanın kalbi de bu acıyı kaldıramaz ve kalp krizi geçirir. Ölüm döşeğinde eski öğrencisi Sarunder’den kızı Taani ile evlenmesini vasiyet eder ve böylelikle filmimiz başlar.
Taani evleneceği adamı kaybetmenin ardından babasının ölümüyle oldukça sarsılmış ve hayat sevincini kaybetmiştir.

Surinder ve Taani evlenir ancak aynı evin içinde karı-koca gibi değil aksine iki yabancı gibidirler. “Sana eş olarak her türlü vazifemi yerine getiririm yalnızca benden sevgi bekleme, sana verilecek sevgi yok bende” der Taani.

Oysa Surinder en başından beri aşıktır Taani ye.

Film boyunca utangaç, sakin mizaçlı ve oldukça uysal olan Surinder’in; asi, çılgın ve eğlenceli Raj’a dönüşümüne şahit olacaksınız. 

Taani’nin dansa ilgi duyması ve Surinder’in dans kursu için Taani’ye izin vermesiyle başlar her şey. Surinder’in elinde yeni bir fırsat vardır Taani’nin kalbini kazanmak için. Dans yarışmasına katılır kendine verdiği yeni imaj ve kimliğiyle.




 Başarılı da olur Surinder, büründüğü Raj karakteriyle karısı Taani’nin kalbini kazanabilmeyi başarmıştır ancak Raj için sorulması gereken çok daha önemli bir soru vardır şimdi: 
 
Taani gerçekte olduğu gibi olan  Surinder’i mi?

Yoksa kalbini kazanmak için dönüştüğü ancak kendi kocası olduğunu bilmediği Raj’ı mı tercih edecek?

Taani aslında kimi seviyor?

Içten, komik ve Samimi olan Raj'ı mı?

Basit ve monoton olan kocası Surinder’i mi?


 


Bu soruların cevabını bulmak için filmi izlemeye ne dersiniz?

Eğlenceli ve keyifli, duygusal ve hüzünlü bir film olan Rab Ne Bana Di Jodi filmini izlerken en az hikaye kadar müziklere de değinmek lazım.

Her zamanki gibi birbirinden güzel soundtrackleri ile hafızalara kazınan bu filmde benim en sevdiklerim “Tujh Mein Rab Dikhta Hai” ,” Haule Haule” ve birbirinden güzel ve önemli Hint aktristlerin eşlik ettiği “Phir Milenge Chalte Chalte” oldu.

Filmin kapanış müziği olan “Phir Milenge Chalte Chalte” de Kajol’dan tutun Preity Zinta’ya, Rani Mukerji’ye kadar önemli isimler eşlik edince şarkının olduğu kısmı izlemek de ayrı bir keyifliydi :)

Kahkaha ve gözyaşı, neşe ve acı, müzik ve birbirinden güzel danslarla dolu bu aşk hikayesini izleyince her sıradan çiftin de aslında sıra dışı aşk hikayeleri olabileceğini göreceksiniz.


 

En sevdiğim iki replikle bu film yazımı da noktalayayım müsadenizle:

“Eğer birisinde Rabbi’ni görürsen ya da O’ndan bir parça; işte bu gerçek aşktır. Çünkü gerçek aşk acı vermez.”

“Sevda yolunun gezginleriyiz biz,
Tekrar buluşuruz elbet zamanı gelince…”

Rabb’den bir parça bulabileceğiniz insanlar olsun kalplerinizde,

Ve her kim varsa dünya üzerinde, Mevlam en sevdiğiyle buluştursun sevda yolunda…

P.C: Filmi izledikten sonra,  şarkının özellikle bu versiyonunu neden koyduğumu da anlayacaksınız :)

Sevgiler,

Özlem.



BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya