28 Nisan 2013 Pazar

Baba ve Çocuk



Gelişen teknoloji birçok bakımdan hayatımıza büyük kolaylıklar sağlasa da hayat standartlarımızın yükselmesiyle birlikte daha fazla çalışan ve yorulan aile bireyleri oluyoruz. Aile nasıl ki bir toplumun temel çekirdeğini oluşturuyorsa, çocuk da o toplumun atomu görevini görüyor. Ne kadar sağlıklı bir toplum sorusu belki de ne kadar sağlıklı bir aile ve aile ilişkileri geliştirilmeli sorusuyla paralellik gösteriyor.


Daha güzel yaşam standartlarına sahip olabilmek, çocuklarımıza daha gelişmiş maddi imkanlar verebilmek için daha fazla çalışan anne babalar halini alıyoruz ve bazen çocuklarımızın en önemli anlarını kaçırabiliyoruz. 

Bu yazımda, çocuğun babasıyla geliştirdiği ilişkilerin, ilerideki psikososyal yaşantısını nasıl etkilediğine değinmek istiyorum. Çok çalışan ve yorulan babaların çocuklarıyla birlikte geçirdikleri vaktin onların gelişimi üzerindeki etkilerini düşünmeksizin, yoğun iş hayatlarından arta kalan vakitlerinde aileleriyle ve çocuklarıyla az ama kaliteli zaman geçirmeye çalıştıklarını gözlemliyorum. 


Çoğu zaman anne ve babaların çocuklarıyla vakit geçirmek kavramından anladıkları şeyin, onları kapalı mekanlarda, alışveriş merkezlerinde istediklerini yapmalarına izin vermek olarak algıladıklarını gözlemliyorum. Oysa çocukların anne ve babalarıyla birebir etkileşime geçebilecekleri, yeni deneyimleri birlikte edinecekleri, çocukluk hatıralarına ait en güzel anılarını katacakları zamanlara ihtiyacı var. İster erkek ister kız çocuğu olsun, en az anne kadar babalarıyla da sıcak ve olumlu ilişkiler kurmaları gerekiyor.


Peki çocukların babalarıyla kurdukları yakın ve sıcak ilişkiler çocuğun üzerinde ne gibi olumlu etkiler bırakıyor? Yapılan araştırmalara göre bu çocukların psikolojik olarak daha uyumlu, okulda da daha başarılı oldukları, daha az antisosyal davranışlarda bulundukları ve yaşam boyunca akranlarıyla daha iyi ilişkiler kurdukları gözlenmiştir. 


Yapılan araştırmaların sonucuna göre, bir baba çocuklarıyla ne kadar yakın temas halindeyse, çocuğun zekasının, başarısının, olgun sosyal davranışlarının ve toplumsal cinsiyet basmakalıplarına dair esnekliğinin o kadar yüksek olacağını öne sürülmüştür. 
Hem anneye, hem de babaya olan bağlanmanın sağladığı genel güvence hissinin olumlu arkadaşlık nitelikleriyle istatiksel düzeyde anlamlı bir ilişkisi olduğu bulunmuştur; babanın varlığı ise arkadaşlık çatışmalarını azaltmada önemli bir faktör olarak ortaya çıkmıştır.



Babanın çocukla ilgilenme derecesi, çocuklarıyla zaman geçirmesi de çocuk gelişimi üzerinde etkilidir. Birçok araştırmanın sonucuna göre, babaların annelere oranla çocuklarıyla çok daha az vakit geçirdiğini ortaya koymuştur.  Çocukla geçirilen zamanın etkilerini incelenip, 5 ile 18 yaşındaki çocukların hem okuldaki, hem de evdeki davranış sorunlarını ele alındığında araştırma sonuçlarına göre babanın ilgisi arttıkça çocuklarda ortaya çıkan davranış sorunlarının sayıca azaldığını göstermiştir. Ayrıca, babaların erkek çocuklarına yönelik davranışlarının kalitesinin erkek çocuklarının zeka testlerindeki performansı üzerinde büyük etkisi olduğu gözlemlenmiştir.

Gerek bilimsel araştırmaların sunduğu veriler, gerekse toplumsal olarak gözlemlediğim ampirik veriler doğrultusunda, çocuklarımızla geçirdiğimiz vaktin onların her alandaki gelişimlerine doğrudan ya da dolaylı olarak etkilerini göz önüne alarak daha duyarlı ve daha bilinçli anne babalar olabilmemizi temenni ediyorum.

Güzel pazarlar dilerim,

En içten sevgilerimle.



25 Nisan 2013 Perşembe

Benim Adım Khan

Bloğuma eklediğim ilk Bollywood film postu olan "Ghajini"nin ardından bir yeni film ile tekrar karşınızdayım :) Bu postumda 2010 yapımı bir Bollywood filmi olan "Benim Adım Khan"ı kısaca tanıtmak istiyorum.

Bu filmi benim için özel yapan birden çok şey var aslında ama, en önemlisi Amerika'da gerçekleşen 11 Eylül saldırısı sonrasında Amerikalıların ve tüm dünyanın Müslümanlara olan bakış açısının değişmesi ve bu önyargıya karşı verilen mücadelenin bir kesitini gözlerimizin önüne sermesidir.


Başrollerini Shahkrukh Khan ve Kajol'un paylaştığı filmin konusundan kısaca bahsetmekte fayda var. Rızvan Khan (Shahrukh Khan) küçüklüğünü annesiyle  ıssız bir yerde geçiren bir müslümandır. Annesi öldükten sonra Amerika'ya küçük kardeşinin yanına gider. Orada tanıştığı ve aşık olduğu Mandira (Kajol) adında dul ve Hindu bir kadın ile evlenir. Rızvan Khan aynı zamanda da Asperger Sendromu hastasıdır. Bu hastalık otizm rahatsızlığının bir çeşididir ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen bir rahatsızlıktır.
 

11 Eylül saldırısından sonra Mandira'nın oğlu faşist kesimler tarafından döverek öldürülür. Öldürülme sebebi annesi evlendikten sonra Khan soyadını almış olmalarıdır. Bunun üzerine Mandira Rizvan'i terk eder. Rizvan ne zaman geri gelebileceğini sorunca, Mandira ona Amerika Birleşik Devletleri başkanına gidip, adının Khan olduğunu ama bir terörist olmadığını açıklamasını ve ondan sonra geri gelmesini söyler. Rizvan hastalığı dolayısıyla bunu ciddiye alır ve yolculuğuna başlar. Başkan ile buluşmadan geri dönmeyecektir ve ona diyecektir ki: "Sayın Başkan, benim adım Khan ve ben bir terörist değilim."
 




"Hayatta iki tür insan vardır: iyi insanlar ve kötü insanla" mottosuyla dikkatleri çeken, hem bir romantik komedi hem de dram filmi olması yönüyle gayet zengin bir film olduğu kanaatindeyim. Güzel yapımların ve güzel oyunculukların sadece Amerikan sinemasından çıkmadığını kanıtlayan şahane filmlerden birisidir bence. 


Film ile ilgili literatür araması yaparken Shahrukh Khan'ın film ile ilgili şöyle bir ifadesiyle karşılaştım: "Film, kabiliyetsiz(hasta) bir adamın sakatlığa, güçsüzlüğe karşı yaptığı savaşını anlatmıyor. Hasta adamın, tüm dünyada olan Terör, Savaş, Nefret ve Düşmanlığa karşı yaptığı savaşı anlatıyor. [...] My Name is Khan filmi aynı zamanda Islam'ıda ele alıyor. Islam'ı ve dünyanın Islam'a bakış açısını ele alıyor. Fakat taraf tutmadık. Biz sadece iyi insanların ve kötü insanların var olduğunu söylemeye çalışıyoruz. Kötü Hindular, iyi Hindular, kötü Hristiyanlar, iyi Hristiyanlar olmaz. Ya iyi bir insanızdır, ya da kötü bir insanızdır. Din kriter değildir, insanlık kriterdir.


Bu film hem sizi kahkahalarla güldürebilir hem de burnunuzun direğini sızlatacak kadar da ağlatabilir. İnsanlığın, merhametin, özverinin, aşkın, dinin ve birçok şeyin içinde yer aldığı ve sımsıcak duygularla sarıp sarmalayan bu Bollywood filmini hala izlemediyseniz şiddetle tavsiye ederim.

Keyifli günler diliyorum,

En içten sevgilerimle.


24 Nisan 2013 Çarşamba

İstanbul Çıkartmalarım - 3 - Beylerbeyi

Hava ister yaz ister kış; ister kavurucu sıcaklar isterse sırılsıklam yağmur olsun, gezmeyi seven bir çelebi için her yol İstanbul'dur :)

Kendim gibi gezmeyi seven bir dostum olduğu için ayrıca şükrediyorum. Yoksa birçoğu için bu ızdırap halini alabilirdi ama bizim için keyifli bir günden çok daha fazlası oldu.

Bu seferki gezimizin asıl durağı Beylerbeyi oldu. Sabahın erken saatlerinde Çengelköy'de buluşuldu, evimizden getirdiğimiz kahvaltılıklarla Çengelköy Çınaraltı'nda güzelce bir kahvaltı edildi ve gezimize başlandı.

Burada eklemek istediğim önemli bir ayrıntı var. Çengelköy'deki Çınaraltı adlı mekana dışarıdan istediğiniz kadar yiyecek getirebiliyorsunuz ancak sadece içecek getirmek yasak. İçecekleri müessesenin kendisinden temin ediyorsunuz. Mekan haftasonu olmasının da etkisiyle tıklım tıklımdı ve içeri giren insanlar boş masa bulamayınca, içeriden birileri kalkana kadar bekliyorlardı. Her ne kadar benim ilk tanışmam olsa da burası İstanbulluların en uğrak mekanlarından biriymiş, ben de muhterem dostum sayesinde öğrenmiş oldum :)

Yağmur yağıyor olsa da otobüse binmek yerine Beylerbeyi - Kuzguncuk - Üsküdar şeriti boyunca yürüdük ve birçok mekanı görme ve fotoğraflama imkanına sahip olduk.

İşte o keyifli güne ait fotoğraflardan birkaçı:

Beylerbeyi Cami



Beylerbeyi iskelesinden



Hamid-i Evvel Camii



Beylerbeyi'nde sevdiğim mekanlar



Çok sevimli bulduğum bir dükkan, arabalar çok güzel göründü gözüme :)



Beylerbeyi İskelesi



Beylerbeyi'nde dar bir sokak arası, bayıldım burayı görünce, hiç çıkasım gelmedi desem abartmış olmam :)




Sabancı Polis Evi'nden görünen manzara



Beylerbeyi Parkı



Kuzguncuk cami ve Ermeni Surp Krikor Lusaveriç Klisesi. İkisinin yanyana olması ne kadar güzel bir görüntü değil mi? 
Ermeni Klisesi kendisine ait olan arazinin bir kısmını zamanındaMüslümanlara camii yapmaları için vermiş ve sayelerinde böyle güzel bir görüntü ortaya çıkmış. Bize de bunu görüntülemek düştü :)


Fethi Paşa Korusu








 Yeni bir İstanbul çıkartmasında görüşmek ümidiyle...

Sevgilerimle.

İstanbul Çıkartmalarım - 2 - Emirgan Korusu

İstanbul'da havalar güzelleşince, benim için yapılabilecek en güzel şeylerden biri gezmektir. Kapalı alanlarda, kafelerde vs vakit harcamak yerine, doğayla, denizle iç içe olan mekanların havasını teneffüs etmek kadar beni mest eden başka birşey yok gerçekten...

Nisan ayı gelince İstanbul'da lale mevsimi başlar. Nisan ayının başında ekilen binlerce laleleriyle İstanbul'luların gözbebeği olan Emirgan Korusu'nu gezdik muhterem dostum ile. Öyle kalabalıktı ki çay bahçesinde oturacak yer bulmak için beklemek zorunda kaldık resmen.

Ama manzarasıyla ve doğal güzelliğiyle Emirgan vazgeçilmezlerimizin arasında yerini aldı. Öyle ki, aynı ay içerisinde iki defa gezdik, dolaştık.

Hala Emirgan Korusu'nu görmediyseniz, yahut bu yıl ziyaret etmediyseniz şiddetle öneririm çünkü son gidişimizde laleler eski canlılığını yitirmek üzereydi. Buna rağmen yine tıklım tıklımdı. Eşini dostunu, çoluğunu çocuğunu toplayıp gelmiş İstanbul ahalisi.

Bize de bu manzaraların keyfini çıkarmak ve fotoğraflamak düştü :)

İşte gezimizden birkaç fotoğraf.




 

23 Nisan 2013 Salı

80'lerde ve 90'larda Çocuk Olmak

Günlerden 23 Nisan olur da çocukluğa dönmemek olur mu :)

İşte kısa bir araştırma sonucu çocukluğumuza dair unutulmayan, efsane olan birkaç resim :)

Çocukluğumuzun o güzel yıllarına dönmeye ne dersiniz?

























BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya