25 Ağustos 2013 Pazar

Istenmeyen Anılara Sürpriz

Yabancı kaynaklı haber sitelerinden birinde okuduğum haberi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Haberin içeriğine göre sürprizler, hatırlamak istemediğimiz anıların silinmesinde olumlu etki ediyormuş.
Sürprizlerin en güzel tarafı hiç beklemediğimiz anlarda karşımıza çıkmasıdır. Böyle beklenmedik sürprizler de acı verici anılarımızdan daha rahat bir şekilde kurtulmamızı sağlıyormuş.


Travma etkisi yaratan anıların beyindeki fizyolojik mekanizması ve bu mekanizmanın çözümlenmesi, literatürde “Post Traumatic Stress Dizorder” – “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” olarak bilinen ve diğer “Yaygın Anksiyete Bozuklukları”nın tedavisi için büyük önem taşıyor.

Bu haber özellikle bu tür hastalar için sevindirici olabilir.

Haberin içeriğine bakılırsa, yapılan araştırmalar sonucu beklenmedik sürprizlerle karşı karşıya kalan kişilerin kendilerini rahatsız eden düşüncelerden daha rahat kurtulabildiği tespit edilmiş.

Hafızanın belli genel geçer ögelerden oluşmak yerine manipulasyona açık olduğu uzun zaman önce kanıtlanmış bulunuyor.

Özellikle “Klasik Koşullanma” kavramıyla yakından tanıdığımız Ivan Pavlov’un Psikofizyoloji çalışmaları sayesinde korkunun güzel duygularla eşleştirildiğinde hissedilen yoğunluğun azaltıldığı bilim camiası tarafından bilinmekte.

Yapılan araştırmalardan görülen o ki, sürprizler karşısında verdiğimiz tepkiler zihinsel süreçlerimize olumlu katkıda bulunuyor.

Günümüz koşullarında, rahatsız edici nitelikteki anılardan doğan korku ve kaygı duygusunu bastırmak için kullanılan bazı ilaçlar tedavide etkili olabiliyor ancak bu yeni bulgular çerçevesinde olumsuz çağrışımları zayıflatmada destekleyici faktörler de tedavi sürecine katkıda bulunabilir.

Peki kadınlar ne tür sürprizlerden hoşlanırlar?

Aslına bakılırsa, bence temel nokta, bayanın kendini özel ve değerli hissettiren bir sevgili/eş e sahip olmasıdır.


Öyle ya da böyle, büyük ya da küçük her sürpriz bir bayana kendini özel ve değerli hissettirmeye yeter.
Özellikle, sohbet arasında geçen bir konuda alalade söylenen her hangi bir şeyin unutulmayarak, umulmadık bir anda sürpriz olarak karşısına çıkması bir bayanı çok ama çok mutlu eder.

Anlattığı ya da söylediği şeylerin gerçekten dinlendiği ve önemsendiği fikrini doğurur.

Çiçekler…

Çiçek sevmeyen kaç bayan vardır ki?

Eve girer girmez, elinde bir buket çiçeğin ardında beliren eş…

Bu kare bir bayan için hep unutulmaz bir hal alır…

Özellikle bu, asırlardır aşkı simgeleyen bir buket kırmızı gülse…
Tabii bir de “yollarına gül sermek” denilen bir deyimimiz mevcut dilimizde :)

Spontan bir günde, bir bayanın evine adım attığı andan itibaren adım başı güller ya da gül yaprakları ile bezenmiş bir yolda yürüyor olma hayali…

Bir başka versiyonu, “yollarına mumlar sermek” olabilir mi? Olabilir gayet de :)


Bir de sürpriz rezervasyonlar var tabi :)

Çok özel bir mekanda, habersizce ayarlanan mum ışığında bir akşam yemeği…

Ya da çok sevilen bir film ya da konsere iki bilet…
Ya da daha ileri seviyedeki romantikler için, önceden her şeyiyle planlanmış bir seyehatin biletlerini yastık altına saklama :)

Bu bir kadın için fazlasıyla büyük bir sürpriz beklentisi mi ne dersiniz? :)


Ve o özel günler…

Hani unutulduğunda içimizde fırtınalar kopartan, mırığımızı eğen o güzel ve özel günler :)


Hiçbir bayan istemez unutulsun…
Doğum günü, tanışma yıldönümü, evlilik yıldönümü vs derken liste uzar gider :)

Bir de hiç birini atlamadan, her seferinde orijinal fikirlerle bir bayanı süprizleriyle şaşkına çevirmek…

Böylelerine romantik olma yolunda çift diploma verilmeli :)


Velhasılı kelam, mevzu bahis sürprizler olunca biz bayanlar da akan sular duruverir :)

Sürprizlerin kötü hafızaların silinmesinde etkili olduğu her ne kadar bilimsel araştırmalarla destekleniyor olsa da dünya çapında deneysiz elde edilen genel geçer bir kural var ki, sürpriz olmadan yaşayan bayanlar zamanla kötü hafızalar üretebiliyorlar :)

Allah bekar olanlarımıza romantik ve sürprizlere bizden daha meraklı olan eşler nasip etsin, evli olup da böyle eşlere sahip olanların da şükrünü arttırsın :)

Evli ve bunlardan mahrum olan bayanlara ne demeli :)

İnşallah kocaları bir gece rüyalarında ak sakallı dede falan görürler de akılları başlarına gelir :)

En içten sevgilerimle.

20 Ağustos 2013 Salı

Trilye Vol - II

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Trilye ile ilgili dünkü yazımın hemen akabinde  “Tarihi Çamlı Kahve” ile ilgili paylaşımda bulunacağımın haberini vermiştim.

Canan Tan’ın “Yüreğim Seni Çok Sevdi” kitabını okuyanlar sanmıyorum ki kitap karakterlerinden Aslı ve Murat’ın aşklarına eşlik eden Çamlı Kahve’yi unutsunlar.



Kitapta Canan Tan ‘da ziyadesiyle güzel tasfirlemiş ancak dünya gözüyle görülmesi, havası teneffüs edilmesi gereken yerlerden biri bu mekan.

Zaten bir kere gidilip tadı alınınca, yılda en az bir kere gitmeyenler için huzursun ruh hali yapabiliyor burası, öyle kendine has bir yanı var ki…





Herşeyden önce manzara harika… Tek kelimeyle izah edilmesi gerekirse büyüleyici…  Trilye olduğu gibi ayaklarınızın altında…

Hele ki haftasonu ise oldukça kalabalıklaşıyor mekan… Çamlı Kahve’de bu manzarayı kaçırmak istemeyenler erkenden gelip kıyılardan bir masaya afiyetle kurulsunlar…





Serpme kahvaltısı oldukça lezzetli ve doyurucu, iki kişilik kahvaltılıkla dört kişi doyarsınız teminatı benden :) Ücreti de oldukça makul. Sabah kahvaltısı değilse tercihiniz, gözlemesini kesinlikle öneririm. Her iki koşulda da Türk Kahvesinin tadına bakmadan mekandan ayrılmayın :)

Peki ulaşım?

Eğer Bursa’da iseniz, Çamlı Kahve’ye ulaşmak için Mudanya’dan Zeytinbağı tabelalarını takip ederek Trilye’ye ulaşabilirsiniz. Buradaki Trilye postunda ulaşımdan bahsetmiştim zaten.

Çamlı Kahve’ye ulaşmak içinse Mudanya tarafından trilye’ye girdikten sonra hiçbir yere sapmadan beldenin içinden devam edip, sağ tarafta benzin istasyonu sol tarafta camiyi geçtikten sonra ilk sol sonra da gördüğünüz Çamlı Kahve tabelasıyla 100- 150 mt yukarı yokuş çıkıyorsunuz.

Velhasılı kelam, İstanbul’dan bir günlüğüne de olsa uzaklaşmak ; sakin, huzurlu bir hafta sonu isteyenler  için eşsiz bir mekan Çamlı Kahve.



Kitabı okuyanlar Aslı ve Murat’ı anmadan günü bitirmesinler nacizane :)

En içten sevgilerimle.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Trilye Vol - I

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Sizler ne durumdasınız bilemiyorum ama yaz aylarını pek sevmeyen bir arkadaşınız olarak bir an önce Sonbahar’ın gelmesini bekliyorum.

Aslına bakarsanız benim favori mevsimim İlkbahar. Toprağın canlandığı, doğanın uyandığı, börtü böceğin uykularından uyandığı ilkbahar mevsiminin ılık esen rüzgarını, terletmeyen sıcağını ve uzun zaman süren aradan sonra yeniden merhaba diyen güneşini seviyorum :)

Ama hava öyle sıcak ve bunaltıcı ki bahar olsun da ilk ya da son fark etmez modundayım şu aralar :D

Terlemekten hiç hazetmiyorum, terlediğim zaman ciddi huzursuz bir ruh haline bürünüyorum. 

Tesettürlü olmanın verdiği zorluk da var tabii ama maksat rıza-ı ilahi olup mükafat Allah-u Teala’dan beklenince durumumuza her türlü  hamd ediyoruz. Mısır’daki din kardeşlerimizi düşününce sıcaklıktan şikayet etmek sahip olduğumuz nice nimete şükürsüzlük olur :(

Girizgah için bunca kelamdan sonra gelelim bu postumuzun asıl konusuna:

 Malumunuz taşınma işlerinden sonra baba ocağına geri döndüğümün haberini vermiştim.

Bu yaz iş değişikliğinden dolayı epey tatil yapma fırsatım oldu. Temmuz ayının başından bu yana tatil yapıyorum ancak tatilin biraz da Ramazan-ı Şerif’e denk gelmesinden dolayı evde vakit geçirmekten epey sıkıldım.

İstanbul’da evimi barkımı ayarlayıp, Çin işkencesine dönen taşınma işlerini de hallettikten sonra arkama bakmadan Bursa’ya geldiğim doğrudur :)

İşte bu sefer, bu kaçamağı fırsat bilip kısa ama çok güzel bir tatil yapma imkanı bulabildim. 

Henüz yeni yeni keşfedilen, bilenlerin vazgeçmekte zorlandığı, yeşil ile mavinin kucaklaştığı bu mekan ufak tatil kaçamakları için harika bir seçenek.


TRİLYE

İsmini daha önce duydunuz mu bilmiyorum ama zeytinleri sayesinde dünyaca tanınıyor aslında.

Ben baba tarafından aslen Mudanya’lıyım, hani şu ünlü Mudanya Mütareke Antlaşmasının yapıldığı Mudanya.

Dedemler de zeytincidirler. Dönüm dönüm arazilerde tonlara yakın zeytinler tarlalarımızdan kış ayı gelince toplanır, derin mahzenlerde salamurası yapılarak saklanır ve yeme vakti gelince de kendi ailemize yetecek kadarı ayrılıp gerisi Marmara Birlik Kooperatif’ine satılır. Bu her yıl istisnasız böyledir zeytincilikte.

Velhasılı kelam, çocukluğum o zeytin ağaçlarının tepesinde, o zamanın koşullarına uygun zeytin tırmıklarıyla dallardan zeytinleri düşürmekle geçti :) Sofrada mütemadiyen birkaç çeşit zeytini bulunan, zeytinyağını kendi üreten  bir aile olarak zeytinin de zeytinyağının da hasından anlayan biriyim dersem, sizlere kendimle ilgili haklı bir övünç kaynağı sunmuş olurum sanırım.

İşte,  “Trilye zeytiniyle dünya çapında tanınmıştır” derken, aslında bunu alalede bir cümle olarak kurmadığımı belirtmek için kendi özgeçmişimden bir kesit sundum sizlere.




Trilye zeytinini bu kadar özel kılan, Trilye dışında yetiştirilmesinin neredeyse imkansız oluşudur . Özelliği buruşuk, azıcık uzun, etli mi etli ve en önemlisi o küçük çekirdeğinin etine yapışmıyor olmasıdır. Yerken tadı damağınızda kalır. Bu zeytinden imal edilen sızma zeytinyağından bahsetmeme bilmem gerek var mı?

Şimdi sabırlı arkadaşları, eski tarihten günümüze uzanan bir Trilye turuna çıkarmak istiyorum.

 İç sesleri “Evet, devam et”  diyenlerle birlikte başlayalım öyleyse :)




Kayıtlarda “Tirilye” ya da “Trilya” olarak da geçen Trilye Bursa’nın Mudanya ilçesine ait, daracık yolları ve cumbalı evleriyle, adım başı zeytin ve zeytinyağı satan dükkanlarıyla, en önemlisi kucaklaştığı yeşil ve mavi renkleriyle sizleri selamlayan şirin bir beldedir.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Kuch Kuch Hota Hai

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Uzun süre Hint Sinemasına ait yeni bir film ekleyememiştim.  Yazılarımı takip eden arkadaşlar için sanırım ufak bir özür borçluyum :))

Malumunuz iş değişikliğiyle beraber taşınmak gibi bir mesele de gündemimdeydi. Geçen pazar yazdığım postta da belirttiğim üzere ev bulmak üzere İstanbul'a gitmiştim. Şuan itibariyle evimi tutmuş, eşyalarıyla yeni evine taşınmış ve ayağının tozuyla Bursa'ya geri dönmüş biri olarak tekrar sizlerleyim :) 

Gelelim bugünkü filmimize :) Eğlenceli mi eğlenceli, komik mi komik, aynı zamanda bir kez izledikten sonra dimağınızda güzel bir yer bırakacak bir filmden bahsetmek istiyorum.


Dilimize  “Bir Şeyler Oluyor” olarak çevrilen Kuch Kuch Hota Hai filmi, yönetmenliğini üstlendiği Karan Johan tarafından 1998 yılında çekilmiş. Filmin başrollerinde Bollywood filmimizin yakışıklı prenslerinden Shahrukh Khan ve güzel hint yıldızı Kajol’u görüyoruz.



Filmimizin konusuna değinmek gerekirse;

Tabir-i caizse “Erkek Fatma” havası taşıyan, film boyunca kılık kıyafetiyle bizlere “Ya Hu, hatunu şebeğe döndürmüşler dedirten” Anjali  (Kajol)  ile yakışıklı ve bir o kadar da hercai Rahul (Shahrukh Khan) bir üniversitede öğrencilerdir. Anjali ve Rahul çok ama çok iyi dostturlar. Aslına bakılırsa birbirlerine de aşıktırlar ama ikisi de keçi gibi inatçıdır :)


Sonra bir gün bir bakmışsınız güzeller güzeli bir kız gelir okula. Bu kızcağız da bizim Anjali’nin tam zıttı; güzel mi güzel bir hatun. İşte adı Tina olan bu hatun okul müdürünün de biricik kızıdır aynı zamanda. Bizim havai genç  Rahul bir müddet sonra Tina’ya abayı yakar.


Tina ve Rahul arasındaki bu yakınlaşmayı gören Anjali de Rahul’a karşı hissettiklerinden emin olmaya başlar. Cesaretini toplayıp Rahul’a hislerini açacakken bir bakar ki olanlar çoktan olmuş, Rahul Tine’ya olan aşkını ilk Anjali’ye itiraf etmiştir. Böylelikle Anjali’nin toz pembe hayallerinin pembesi gider ve geriye tozu kalır. “Daha fazla buralarda kalamam” der ve ardından okulu terk-i diyar eder…

Tina da Rahul’a karşı bir şeyler hissettiğinden mütevellit bu iki gencimiz evlilik kararları alırlar. Sonra bir bakmışsınız Rahul’un Tina’sı kızını doğurduktan hemen sonra ölür.  Yalnız Tina ölmeden önce kızına “Anjali” isminin konulmasını vasiyet eder ve kızına 8 doğum gününde açılmak üzere 8 mektup bırakır.


Bizim minik Anjali’miz 8 yaşına gelip son mektubunu okurken,  annesi ve babasına dair geçmiş hikayeleri öğrenir. Tina kızına, kendisinin adaşı olan Anjali’den bahseder. Babasıyla Anjali’nin birbirlerini çok sevdiklerini ama kendisiyle evlendiği  için dostluklarının da bittiğinden bahseder.


Tina’nın kızı Anjali’den tek bir isteği vardır:  Anjali Sharma’yı bulması ve babasıyla tekrardan birleştirmesi.
Buradan sonra bambaşka bir boyut kazanıyor filmimiz. Merak unsuru inşa etmek adına , boyundan büyük işlere girişen minik Anjali’nin çabalarına şimdilik değinmiyorum :) Ama şu kadarını söyleyebilirim; hem eğleneceğiniz hem de yüreğinizle gülümseyebileceğiniz sımsıcak bir film izleyeceğinize eminim :)


Gelelim benim yorumuma;

2 Ağustos 2013 Cuma

The Shawshank Redemption - Esaretin Bedeli

Merhaba sevgili arkadaşlar,

Daha önceki yazılarımdan birinde sıkı film takipçilerinin iyi bildiği IMDb sitesinin dünya çapında yapılan oylamalarla belirlenen “En İyi 250 Film” listesinden ve Hollywood’a dair film izlenimler paylaşacağımdan bahsetmiştim.

İşte bu listenin en başında yer alan, 1.000.000 fazla kişinin oylamasıyla 9.3 lik puanla listede 1.ciliği hak eden bir filmden bahsetmek istiyorum bu yazımda.


Öyle bir film hayal edin ki 35 milyon dolarlık bir bütçeyle çekilip 1994 yılında “The Shawshank Redemption” adıyla gösterime giriyor.  Büyük beklentilerle gösterime giren bu film gişede sadece 18 milyon dolarlık hasılat yaparak bütçesini bile karşılayamıyor ve aralarında “En İyi Film” adaylığı da olmak üzere 7 farklı dalda gösterildiği oscar adaylığına rağmen hiçbir ödül alamadan Oscar Ödülleri Töreninden eli boş dönüyor. Buna rağmen seyircilerinden en büyük ödülü alarak oylamayla yıllardır birinciliğini koruyor.





İşte bu film, Frank Darabont’un yönettiği, başrollerini Morgan Freeman ve Tim Robins ‘in paylaştığı; izleyicilerini baştan sona çarpıcı bir hikayeyle baş başa bırakan, görsel ve işitsel anlamda adeta bir şölen sunan ve oyunculuğuyla her karesini unutulmaz kılan, “The Shawshank Redemption” yani bizdeki bilinen ismiyle “Esaretin Bedeli” dir.


Bu film aslında Stephen King’in pek de alışık olmadığımız türde bir kitabından uyarlanarak sinema tarihine kazandırıldı. Bildiğiniz üzere, eserleri sinemaya uyarlanan yazarların başında gelen Stephen King’in 1982  yılında yazdığı ve korku temasından tamamen uzak üç öyküden oluşan “Different Seasons – Kuşku Mevsimi” kitabındaki hikayelerden biri olan Rita Hayworth And Shawshank Redemption” , yönetmen Frank Darabont tarafından sinemaya uyarlanırken bazı değişikliklere tabii tutuldu. Örneğin, Stephen King’in kitabında Redd İrlandalı bir beyaz iken, filmde bu rolü üstlenmesi için siyahi aktör Morgan Freeman’i öneren ve böylelikle karakteri siyahi bir suçlu haline getiren kendisidir. Ayrıca, kitapta kısaca değinilen bir karakter olan yaşlı kütüphaneci Brooks ise filmde hafızalara kazınan sahnelerin sahibi olmuştur. Yönetmen Frank Darabont’un bu filmle birlikte Stephen King ile birlikte yakaladığı uyum ve işbirliğini de yine bir cezaevinde geçen suç ve dram türü olan “Yeşil Yol” filmi ile sürdürmüştür.

Filmin konusuna gelirsek,

Andy Dufresne (Tim Robbins) genç ve başarılı bir bankacıdır. Karısını ve karısının sevgilisini şaibeli bir şekilde öldürmek suçundan yargılanır ve iki kez müebbet hapis cezası alarak Shawshank Hapishane’sine gönderilir. Andy Dufresne hiç işlemediği bir suçtan ötürü cezaya çarptırılmıştır ve hapishanede hiç de alışık olmadığı bir hayat onu beklemektedir. Amerika’daki en büyük suçların cezalandırıldığı ve suçluların neredeyse ömür boyu hapishanede kalmalarıyla meşhur Shawshank’te dayak, işkence, tecavüz ve aklınıza gelecek her türlü durum mevcuttur.





Filmin başında Red’in ağzından Andy’nin ilk gece neler hissettiğini dinliyoruz:

“İlk gece en zor olanıdır, buna hiç şüphe yok. Anadan doğma yürütürler. Üzerine attıkları iğrenç tozdan cildin yanar ve yarı kör halde hücrene girersin. Parmaklıklar kapandığında da, artık bunun bir gerçek olduğunu anlarsın. Eski hayatın göz açıp kapayıncaya kadar geçmişte kalmıştır. Düşünebileceğin kadar zamandan başka bir şeyin kalmaz. Birçok taz balık, ilk gece delirme noktasına gelir. Bazıları sabaha kadar ağlar, bu her zaman olur. Sorulan soru, ilk kimin olacağıdır. Bunun üzerine bahse girmek en iyisidir sanırım. Ben paramı Andy Dufresne’e yatırmıştım. Ama ilk gece Andy Dufresne bana iki paket sigaraya mal olmuştu. Tek ses çıkarmadı.”

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya