13 Eylül 2013 Cuma

"It's a Wonderful Life"

Merhaba sevgili takipçilerim,

Uzun süre oldu Hollywood Sinemasına dair yazı yazmayalı.

Sessizliğimi  40’lı yıllara ait sımsıcak ve kalpleri ısıtan, benim izlemekten inanılmaz keyif aldığım  bir filmle bozmak istiyorum.


1946 ABD yapımı bir fantastik drama olan "It's aWonderful Life" olan filmin bizdeki adlandırması “Şahane Hayat” olmuştur.

Baş rollerinde Amerikan Sinemasının efsane aktörlerinden James Stewart ve Donna Reed, Lionel Barrymore, Thomas Mitchell gibi ünlü isimler yer almaktadır.


Bu film Frank Capra tarafından yönetilmişti. Aslına bakılırsa Frank Capra için ufak bir ayrıntı vermem yerinde olur.

“It’s a Wonderful Life” filmi Frank Capra’nın hem senaryosuna katkıda bulunup hem de prodüktörlüğünü yaptığı, buna yetmezmiş gibi aynı zamanda yönettiği ilk ve son filmi olmuştur.

Capra senaryosuna katkıda bulunduğu bu filme,  Philip Van Doran Stem’in “The Greatest Gift” (En büyük Armağan) adlı hikayesinden uyarlayarak hayat vermişti.


Daha önce bir postumda, dünya çapında verilen oylarla TOP 250 listesine giren filmlere yer vermiştim. O postuma buradan ulaşabilirsiniz.

 

İşte, siyah beyaz görüntüleriyle size güzel bir nostalji yaşatacak olan bu film IMDb’nin “En İyi 250 Film” sıralamasında 32. Sırada yer alıyor. 

Ayrıca film, 2007 yılında “Amerikan Film Enstitüsü” tarafından “Tüm Zamanların En İyi Filmleri” sıralamasında 20.ci sırada göstermişti.

Amerika’da  Noel Klasikleri arasında yer alan bu güzel film hemen hemen tüm  TV kanalları aracılığıyla noel akşamları yayınlanıyormuş.

“It’s a Wonderful Life”  Akademi Ödülleri kapsamında “En İyi Film”, “En İyi Yönetmen”, “En İyi Erkek Oyuncu”, “En İyi Kurgu” ve “En İyi Ses” dallarında olmak üzere 5 dalda aday gösterildiği halde hiçbirini maalesef kazanamadı.

Çünkü aynı yıl karşısında çok güçlü bir rakibi yer alıyordu. Bu film, William Wyler’in yönettiği bir savaş sonrası dram filmi olan “The Best Years of Our Lives” – “Hayatımızın En Güzel Yılları” idi.

Bu film öyle başarılı bulunmuştu ki “It’s  a Wonderful Life”ın aday gösterildiği tüm ödülleri topladı.
Aslında değineceğim birçok detay var ama şimdilik burada sonlandırarak filmin konusuyla ilgili ufak bilgiler paylaşmak istiyorum:

Bu film ailenizle çok rahat izleyebileceğiniz bir sinema klasiği, öncelikle bunu belirteyim.

Hele ki havaların  iyice soğuduğu kış aylarında battaniye altına kıvrılıp, elinize saleplerinizi alıp izleyebileceğiniz türden bir film :)

Filmi izledikten sonra yüzünüze koskocaman bir gülümsemenin yayılacağını garanti ediyorum :)


Film bitince; hayatta işten güçten, paradan daha güzel şeylerin olduğunu bir kez daha anımsamış olacaksınız.

Hayatı sorgulatan, bize kendi içimizde yolculuk sunan filmleri sevdiğimi söylemiştim daha önce. 

Heh, işte! Bu film tam da bu kategoriye uyanlardan. :)

Film şu his ile sarıyor ruhunuzu: “Yaşamak… Her ne olursa olsun yaşamak güzel…”


Film’deki başrol oyuncumuz George Bailey iyimser, umut dolu bir iş adamıdır. Konut ve finans şirketi vardır ve kasabadaki insanların hemen hepsini konut sahibi yaparak onların yüreklerini kazanmıştır. 

Bu durum kötü adamımız Henry F. Potter’i kızdırmaktadır çünkü kendi çıkarlarıyla Bailey’inkiler çakışır. Potter film boyunca Bailey’in açığını aramakla meşguldür.

Bailey’in aslında hayata dair güzel planları ve umutları vardır. Mesela mimar olmak ister, dünya turuna çıkmak ister ancak tüm hayallerini ertelemek zorunda kalır.

 

Sevdiği kızla evlenir ve kalabalık bir ailenin sahibi olur. Çok çalışır tam işler tamamen düzelirken işler tepetaklak olur çünkü alkolik ve yaşlı amcası şirkete ait yüklü miktardaki parayı kaybeder. İşin daha da kötü tarafı bu para kötü adamımız Potter’in eline geçer.



Banka müfettişlerinin yaptığı denetlemeden sonra şirketin açığı ortaya çıkınca iflasın eşiğine gelen Bailey tutuklanmak üzeredir.

Bunalıma giren Bailey tüm yaşadıklarından sonra intiharı düşünmeye başlar.

Bir Noel gecesi nehrin olduğu köprüye gelir ve atar.

İşte filmin en can alıcı olaylar serisi burada başlar. 

Clarance yeryüzüne Bailey’i kurtarmak üzere gönderilen bir iyilik meleğidir. Bailey nehirden atlayınca Clarence onu kurtarır ve karşılığında da bir arzusunu yerine getirmek istediğini söyler.

 

Bailey yaşadığı onca sıkıntıdan sonra “hiç doğmamış ve yaşamamış olduğu” yönünde bir dilekte bulunur ve Clarance de bu arzusunu yerine getirir.

Bailey kendisinin aslında hiç doğmadığı ve yaşamadığı bir hayatı görme imkanına kavuşmuştur.


Sizce?

Hiç doğmadığınız ve yaşamadığınız bir hayatı dışarıdan izlemek nasıl olurdu? :)

Kimseye böyle bir fırsat verilmeyecek olsa da, beyaz perdedeki Bailey’in serüvenine birlikte şahit olabiliriz.


Filmin son sahnesi gerçekten gözlerim doldu…

Ağlamamak için kendimi zor tuttum…

Bu film kalbinizi ısıtacak...

Filmde de geçtiği gibi: “Bir kişinin hayatı, birçok kişinin hayatını etkiler ve o olmazsa arkasında korkunç bir boşluk bırakır.”

Gerçekten de öyle, değil mi?

Ve yine filmden bir replikle son verelim bugünkü sinema yazımıza:

“Kahraman olmak için madalya almaya gerek yok, insan yaşadığı sürece, hayatından geçtiği bir çok kişinin farkına varmadan kahramanı olur.”

Gözünüzü sevdiklerinizden ayırmamanız dileğiyle musmutlu hafta sonları diliyorum.

En içten sevgilerimle.



7 yorum:

  1. çok güzel bi anlatım olmuş ): blogunuzu yeni keşffetim :) çok hoş bi blog

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyleyse bloğuma hoşgeldin Edacım :) Bloğumu beğenmene ayrıca çok sevindim. Daha sık beklerim tatlım :)

      Sil
  2. sık sık gelririm tabi :) bu arada bende bloguma beklerim sizi :)

    YanıtlaSil
  3. Geliyorum hemen iade-i ziyarete Edacım :))

    YanıtlaSil
  4. Eski filmleri sevenler derneği falan kurmamız lazım aslında :) son zamanlarda çıkan filmler ne kadar güzel olsa da hani tekrar tekrar oturup izlenebilecek türde olmuyorlar ya da çok beğenirsin kısa bir süre içerisinde bir kaç kez daha oturur izlersin fakat eski filmler gibi değil üzerinden uzun yıllar geçtikten sonr hadi gelin hep beraber Gravity'i tekrar izleyelim dersen buna ne sen inanırsın ne de yanındaki kimseler :)sanırım bu seninde dikkatini çekmiştir ;)

    It's a Wonderful Life çok güzel ve çok güzel anlatmışsın ;)

    Hey millet izlemeyen kalmasın :)))
    Paylaşım için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  5. @ Alper Sağlam,

    Derneği kurarsan üyelerinden birinin benim olacağı su götürmez bir gerçek, bayılıyorum nostaljik filmlere :) Güzel yorumun için ayrıca teşekkürler Alper :)

    YanıtlaSil
  6. Hayır efendim ben teşekkür ederim. Bu konuda ısrar kabul etmiyorum :)))

    YanıtlaSil

Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya