Son
zamanlarda bitirdiğim kitapların postunu hazırlayayım diyordum nicedir.
Bulabildiğim yarım saatlik fırsatı değerlendirerek, ülkemizde uzun süre
best seller olarak raflardaki yerini korumuş bir Jojo Moyes kitabından
bahsetmek istiyorum.
Duyanlarınız
yahut eline alıp inceleyenleriniz oldu mu bilmiyorum ama kitabın gerek
arka kapağında gerekse ilk sayfalarında ünlü isimlerin yorumlarına yer
verilerek kitabın ne denli muhteşem ne denli dramatik bir kitap
olduğundan dem vurulmuş. Bunları okuyunca insan haliyle yüreğe dokunan
güzel bir hikaye ve yaratıcı bir kurgu beklentisine giriyor.
Peki öyle mi? Kesinlikle değil, tam bir hayal kırıklığı.
Ben
özetle şu kadar söyleyeyim: Hayatımın en zor, en ağlak döneminde okumuş
olmama rağmen bir gram göz yaşı dökmedim. Hadi göz yaşını geçiyorum,
hiç de öyle "vayy bee" dedirten, yüreğime dokunan bir kitap değildi.
Aksine, daha en başlardan itibaren sonunu kolayca tahmin edebiliyordum.
Buna rağmen, çevirideki akıcılık ve olayların merak uyandıran örgüsü
sayesinde kitabı sıkılmadan kolayca birkaç gün içinde bitirebildim.
Kitabın konusuna kısaca değinmek gerekirse;
Zengin
ve gösterişli bir hayatı olan Will hayatının en güzel yıllarını
adrenalin dolu sporlarla uğraşarak geçirirken, hayat ona hiç de ummadığı
bir başka yol çizer. Bir motosiklet kazasından sonra felçli kalan Will
için hayat yeterince çekilmez olmaya başlamıştır. Hayatının geri
kalanını tekerlekli bir sandalyeye mahkum olarak geçirecek zorunda
kalmak Will'i yeterince aksi ve çekilmez bir adam haline getirmiştir.
Öte
yandan Lou, maddi zorluklar çeken ailesine destek olmak için çalışmak
zorunda olan sade ve kendi halinde bir kızdır. Çalıştığı kafenin
kapatılmasının ardından yeniden iş arayışına giren Lou, gördüğü hasta
bakıcılık ilanına başvurur.
Will ve Lou'nun hikayeleri de burada kesişir...
Kitabın
bana kazandırdığı tek şey, Allah-u Teala'nın verdiği nimetlerin
farkındalığını tekrar tekrar yaşamak ve bolca şükretmek. Her ne kadar
bir kurgu da olsa okuduklarım, zaman zaman Will'in yerine kendimi
koyarak, ben olsam ne yapardım diye kendime sık sık sordum. Gerçekten
ağır bir imtihan. Böyle bir imtihanla hayatına devam eden tüm insanların
Yüce Rabbim yar ve yardımcısı olsun, dünyada yoksun olduklarından kat
be kat fazlasıyla ahirette mükafatlandırılsınlar inşallah...
İkinci
olarak da, bu tür felçli hastalara karşı edindiğimiz tutum ve
davranışlarımızı değerlendirdim kendimce. Bir insanın, hayatının geri
kalanını bir başkasına bağımlı olarak yaşamak zorunda kalması yeterince
acı vericiyken, biz insanların bakışları, sözleri ve davranışları
onların içinde bulunduğu durumu kolaylaştırıyor mu yoksa daha da
zorlaştırıyor mu?
Kitapla
ilgili düşüncelerim şimdilik bu kadar. Eğer yeterince boş vaktiniz
varsa okuyabilirsiniz ancak övüldüğü kadar ahım şahım bir kitap
olmadığının tekrar altını çizmek isterim.
Herkese mutlu pazarlar diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)