Dünyalıktan yana nasibi cömertçe verilmiş ancak gönül fakiri bir cimri adam yaşarmış günün birinde. Öyle ki, cimriliğiyle her tarafa nam salmış, pintiliği darbımesel olmuş, dilden dile dolaşırmış.
Günlerden bir gün bu adam camiiye gitmiş. Tam namaza başlarken aklına "Acaba evden çıkarken kandili söndürdüm mü?" diye bir kuşku gelmiş. İçini kemiren bu kuşkudan kurtulmanın tek yolu eve gidip bakmakmış. Hemen evine koşarak kapıyı çalmış ve içeriden ses veren hizmetçiye, "Sakın kapıyı açma, sözlerime kulak ver. Odada kandil yanıyorsa hemen söndür, kandilin yağı tükenmesin" diye emretmiş.
Hizmetçi şaşırmış ve "Peki, kandili söndüreyim ama kapıyı neden açmayayım?" diye sormuş. Cimri adam cevap vermiş, "Kapının tokmağı aşınmasın". Hizmetçi daha da fazla şaşırmış ve sahibinin cimriliğini kendisine hatırlatmak istercesine sormuş, "Güzel, kapıyı açmamayayım ama sen camiden eve kadar yürümekle pabuçlarının eskiyeceğini düşünmedin mi peki?"
Tabii cimri adamın cevabı hazırmış, şöyle demiş hizmetçisine, "Düşünmez olur muyum hiç! Elbette düşündüm. Buraya kadar çıplak ayakla geldim, pabuçlarım koltuğumun altında!"
Büyük mutasavvıf Mevlana bu hikayesinde cimrinin ruh halini ne güzel resmediyor. O cimri kimse, büyük bir hırs ve tamahla servetine sarılmıştır. Öyle ki, malından harcadığı az bir miktar bile ona büyük külfet gelir. Malının bitip tükeneceği endişesiyle üzerine titrer, en ufak bir harcama yapmamak için kılı kırk yaran hesaplar yapar. Kendini sıktıkça sıkar; ruhu daralır, aklı tutulur. Serveti hakkındaki endişeleri onun hem kalbini hem zihnini kuşatır. Cimri için artık dünyada tek bir hedef, tek bir ideal vardır: Ne pahasına olursa olsun servetini korumak!
Malından değil sadaka vermek, kendisi ve ailesi için harcamada bulunmak bile cimriyi sıkıntıya sokar. Ailesi için bile! Neden mi? Çünkü şeytan sahip olduklarını vermekle fakir düşeceği telkinini yapar cimriye sürekli. Bu telkinin tesiriyle malından sadaka vermektense, canından can vermek daha kolay gelir cimriye. Sürekli biriktirir, istif eder, başa döne döne hesap kitap yapar ancak yine de şeytanın kandırmasına ve nefsinin arzusuna kapılarak gereksiz ve haram yere harcar malını.
İnsanın malıyla imtihanı işte böyle çetin ve zor bir imtihandır. "De ki: 'Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla cimrilik ederdiniz. zaten insan çok cimridir." (İsra Suresi 100. Ayet-i Kerime) Halbuki Rabbimizin fazlukereminden bizlere ihsan edilen dünyalık mallarda en başta ailemizin olmak üzere; yoksulun ve yetimin de hakkı vardır. Mülkün gerçek sahibi Allah şöyle buyuruyor: "İlmi isteyene, zenginliği kendi istediğime veririm." Malı da mülkü de dilediğine verir, dilediğinden çeker alır.
Mala mülke tutkuyla bağlı olanlar, bu mal sebebiyle kendilerini müstağni görmeye başlarlar. Karun misali servetin verdiği güç ve iktidar hazzıyla başları döner, sonsuza kadar öyle yaşayacakları hayaline kapılırlar. Ölümü akıllarına getirmeden hırsla kazanmaya ve istiflemeye devam ederler.
Cimrilik insanın tasarruf dengesini yitirip aşırıya kaçmasıdır. "İfrattan ve tefritten kaçının." şeklinde bir emir vardır dinimizde. Kuran-ı Kerim'in ifadesiyle Müslüman, ne elini boynuna bağlayarak cimrilik eder, ne de çok saçıp savurarak müsriflik eder. "Harcarken israf ve cimrilik etmez, ikisi arasında bir yol tutar." (Furkan Suresi 67. Ayet-i Kerime) Çalışıp kazanır, Rabbinin onun için nasip ettiği rızka kanaat getirir ve bu rızıktan infak eder; gönül hoşluğuyla zekat ve sadakasını verir.
Yüce Nebinin şerrinden Allah'a sığındığı cimrilik kalbin hastalıklarından biridir. Nefsi arındırmadan, kötü ahlaktan uzaklaştırılmadan cimrilik hastalığında kurtulmak mümkün değildir. Cimriliğin tek panzehiri, nefisin karşı çıkmasına rağmen verebilmektir. Tutkuyla bağlı olduğumuz malımız bizi helaka sürüklemeden önce Allah için verebilmektir. Rabbimizin Ali İmran Suresi 180. Ayet-i Kerimede de buyurduğu gibi "Allah'ın kereminden kendilerine verdiklerini infakta cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o kendileri için hayırlıdır; aksine bu onlar için pek kötüdür. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."
Yazımı yüce gönüllü Yunus Emre'nin sözleriyle bitirmek isterim:
Mal sahibi, mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan...
Tüm Müslüman aleminin Cuması hayr olsun efendim,
Aşkla Kalın!
Gerçekten çok doğru, dunya malı ne sana kalır ne bana baki olan vermek,kazanmak,sevindirmek
YanıtlaSilNe verirsen elinle o gelirmiş seninle...
İşte o sevindirme kısmı vermenin en doyurucu tarafı.. Başkası ihtiyaç duyarken elindekini vererek onun eksiğini gidermek nasıl güzel bir haz verir insana... Teşekkür ederim güzel yorumunuz için :)
SilRica ederim.blogunuzu severek takip ediyorum
YanıtlaSil