24 Haziran 2015 Çarşamba

Ecnebiler Laleye Ne Der?



"Birlikte sabah çorbasını içerlerken Hafız Çelebi'yi konuşturmak, belki ilgisini çekmek için akşamdan aklına takılı kalan soruyu sordu: "Efendim, ecnebiler laleye ne derler?" 

"Neden sordun oğulcuğum?" 


"Bit Canlı efendi ile ressam ağa durmadan aynı kelimeyi tekrar edip durdular da."

Bican Efendi'yi sevmediğini, adını telaffuz ederken elleriyle bir biti ezer gibi yaparak göstermişti. Hafız Çelebi gülümsedi, kelimeyi telaffuzundaki dikkatine ve zekâsına içinden aferin okudu ve hatta onun adına gizli bir gurur bile duydu.

"Ha!.. Anladım. 'Tülp' kelimesi dikkatini çekti senin."

"Evet, o kelime."

"Hani sana daha evvel lalenin evden kaçmış kızımız olduğun söylemiştim ya!"


"Kara Şahin Ağam ile size ikinci gelişimizdi. Ama 'kaçmış' dememiştiniz, 'kaçırılmış' demiştiniz."


Yeye "kaçırılmış" kelimesini söylerken sanki Pit-Jan bu işi yapmış gibi gözlerini ona çevirmiş, ama hem Hafız Çelebi, hem de Bican Efendi buna kahkaha ile gülüp onun gönlünü almışlardı. 


Hafız Çelebi anlatmaya devam etti:

"Kaçırılmış demiştim ha!.. Evet, kaçırılmıştı.Kaçıran adam da Muhteşem Süleyman Han asrının Avusturya maslahatgüzarı Busbecq nam Frenk idi. Senin dikkatini çeken kelimeyi laleye isim olarak işte o koymuş.Yani tıpkı lalenin kendisi gibi adı da oralara İstanbul'dan gitmiştir. Biliyor musun, şu bizim Bican Efendi ile Vanmour Ağa'nın tekrarlayıp durdukları"tülp" kelimesi "tülbent" kelimesinden türemiştir. 


"Nasıl yani efendim?"

"Busbecq Efendi, hatıratında anlattığına göre, Ayasofya civarındaki kahvehanelerden birinde otururken yanlarına gelen delikanlının birinin serpuşu kenarında bir lale goncası görmüş. Taç yumağında kırmızı kadifeleri yeni görünmeye başlayan küçük bir gonca imiş bu. Delikanlısevdiğine 'gönlüm sende' demek istediği için kulağının kenarına bu goncayıiliştirmişmiş." 


Hafız Çelebi İstanbul'daki âşıklardan bahsederken Topaç Yeye de vaktiyle annesinin anlattığı bir öyküyü hatırlamıştı. O da İstanbul'da geçiyordu ve birbiri için can veren âşıkların başına gelenleri konu alıyordu. "Bu İstanbul şehri aşkın has bahçesi olmalı!" diye düşündü içinden. Burada aşk sıradan bir şey olmaktan çıkıyor, hayatın ta kendisi oluyordu demek ki. Tıpkı kulağına lale goncası takan âşık gibi. İşte Kara Şahin Ağasının başına gelenler. Ve işte kendi başına gelenler... Şehnaz'ı çok özlediğini elbette kimseye söyleyemiyor ama akşamlan gizli gizli birkaç damla gözyaşı dökmekten de geri durmuyordu.

Hafız Çelebi'ye yemden kulak verdiğinde, içinden "İstanbul ile aşk... Birbirine en ziyade yakışan iki kelime!" diye sayıklamakta olduğunu fark etti. 


Çelebi anlatmaya devam ediyordu:
"Busbecq kendi ülkesinde kulak kenarına çiçek takma âdetini bilmediği için eliyle laleyi işaret ederek delikanlıya sormuş 'Bu başındaki de ne?' Delikanlı serpuşuna iliştirdiği goncayı unutup onun, sarığınıkuşatan bezi kast ettiğini sanarak 'Tülbent!' demiş. Elçi de çiçeğin adının tülbent olduğunu zannederek dostuna yazdığı mektupta adını 'tülipent' diye yazmış. O günden sonra Felemenkler gurbete düşen kızımızın adını Tulipan olarak çağırmışlar. Hatta daha sonra Avrupalı diğer devletlerin diline de buna benzer kelimelerle 'tulpan, tulipa-no, tulip, tulipe' olarak geçmiş."


Bican Efendi, Hafız Çelebi'nin anlattıklarını hem başıyla onaylıyor, hem de bu genç ve zeki çocuğu hayretle izliyordu.*"

* İskender Pala'nın "Katre-i Matem" kitabından alıntıdır.


2 yorum:

  1. Tulip tulip.. Katre-i Matem'i de okumadım bak okusam ya halbuki şu alıntıdan sonra :)

    YanıtlaSil
  2. Çok hoş bir kitap Dilekcim tavsiye ederim :)

    YanıtlaSil

Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya