25 Haziran 2015 Perşembe

Kitap Kokusu: Onca Yoksulluk Varken


"Kapının önüne oturmuş, zamanın geçmesini bekliyordum, ama zaman her şeyden daha yaşlıdır, pek yavaş ilerler. İnsanlar acı çekince gözleri büyür, eskisinden daha anlamlı durur. Madam Rosa'nın gözleri gittikçe büyüyor, nedensiz övdüğünüz köpeklerinkine dönüyordu. Ta buralardan görüyordum bunu, oysa Panthieu sokağında, çok lüks mağazaların bulunduğu Champs-Elysee'ye yakın bir yerdeyim."



"Onca Yoksulluk Varken", Emile Ajar'a Fransa'nın en büyük edebiyat ödüllerinden biri olan Goncourt Ödülü'nü kazandıran eseridir. Kitapta anlatılan olaylar, 1970'li yıllarda Fransa'da fahişelerin, transeksüellerin ve öteki konumuna itilerek toplumsal hayattan soyutlanmışların yaşadığı bir semtte geçer.

Tüm hikayeyi Momo'nun ağzından dinliyoruz. Momo, Madam Rosa ile birlikte, kendi gibi olan çocuklarla birlikte yaşıyor. Madam Rosa bir Yahudi. Auschwitz toplama kampından kurtulduktan sonra Paris'te fahişelik yaparak hayatını kazanmış, yaşlandıktan sonra fahişelerin çocuklarına bakarak geçinmeye çalışan yaşlı ve hasta bir kadın kendisi.

Fransa'da fahişelerin doğum yapmasının yasak olduğu o dönemde, yanlışlıkla doğan çocuklara bakıcılık yapan Madam Rosa'nın yanındaki onlarca çocuk arasında kendisi için farklı olan sadece Momo.

Momo takma adıdır Muhammed'in. Henüz üç yaşındayken babası tarafından Madam Rosa'ya bırakılır. Oğlunun Arap kültürüne ve İslam geleneklerine göre büyütülmesi istenir. Madam Rosa ile büyüme sürecindeki Momo'nun ilişkisi inanç ve kültür farklılığına rağmen arkadaşlığa, yoldaşlığa dönüşür. Aralarındaki farklı aidiyetler birlikte yaşamalarına, aynı çatı altında yaşamı paylaşmalarına engel olmaz.

Oğlunun Arap kültürüne ve İslam geleneklerine göre büyütülmesini talep eden babaya verdiği sözü tutmak için elinden geleni yapar Madam Rosa. Onu bir Arap çocuğu olarak yetiştirir, Hamil Bey'e derse yollar ve İslam dininin gereklerini öğrenmesini sağlar.

Yahudi Madam Rosa ve Arap Momo arasında büyük bir sevgi bağı vardır. Gittikçe yaşlanan ve ölüme her geçen gün yaklaşan Madam Rosa'nın evindeki diğer tüm fahişe çocukları birer birer ayrılır. Momo Madam Rosa'yı yalnız bırakmaz. Her an onun yanında olmak ister.

Ancak bir gün babası çıkagelir Momo'nun. Momo kendisiyle ilgili ilk gerçek bilgiyi o anda öğrenir. Momo'nun babası, fahişe olan annesini öldürdüğü için hapse girmiştir ve para karşılığında oğlunu Madam Rosa'ya teslim etmiştir. On üç yıl sonra hapisten çıkan baba oğlunu geri almak istemektedir. Ancak ne Momo ne de Madam Rosa birbirlerinden ayrılmak istemez. Bu yüzden kurnazca bir oyun oynarlar babaya.

Hikayenin devamını elbette anlatmayacağım. Kitabı okumalısınız. Bu kitap Emile Ajar  adıyla çıktığında, bir eleştirmen şöyle demiş: "Bu kitabı ipekli kağıda sarıp ayağınıza kadar getirebilmek, onu neden okumanız ve sevmeniz gerektiğini size anlatabilmek isterdim."

Peki kimdir Emile Ajar?

Emile Ajar'ı tanıyabilmek için önce Romain Gary'i anlatmak gerekir.

 Döneminde "Fransız Edebiyatı'nın en büyük yazarı" olduğu iddia edilen Gary'nin, son zamanlarda artık tükenmiş, bir şey üretemez haline gelen kötü bir yazar olduğunu iddia eden eleştirmenler türemiştir.

Henüz ilk kitabıyla tüm Fransız Edebiyat çevresinin dikkatini çeken bir yazar olarak Emile Ajar ortaya çıkar. Kim olduğu bilinmeyen kayıp yazar Emile Ajar'dan "asıl ve asil yetenek abidesi" olarak bahsedilmeye başlanır. Romandan ziyade uzun bir hikayeyi andıran bu kitabın namı kısa süre içerisinde Fransa sınırlarını dahi aşar. Emile Ajar artık literatürün "kayıp yazar" ıdır.

Kendisinden çok daha yetenekli olduğu iddia edilen bu kayıp yazar hakkında fikri sorulur Romain Gary'ye. O da tevazuyu elden bırakmayarak "Değerli eleştirmenlerimizin takdiri bu yöndeyse, üzerine söz söylemek benim haddim değildir." demekle yetinir.

Böylelikle iki farklı kutuba ayrılır Fransız Edebiyat çevreleri. Bir yanda Romain Gary, diğer yanda Emile Ajar müritleri kıyasıya fikir çatışması yaşarlar. Tüm tartışmalar hararetini yitirmemişken dahası gerçekleşir. Romain Gary'nin layık görüldüğü Goncourt Ödülü, henüz ilk romanını çıkaran  kayıp yazar Emile Ajar'a verilmek istenir ancak ortada bir yazar yoktur, bulunamamaktadır. Emile Ajar ise avukatı aracılığıyla bu ödülü reddeder.

Emile Ajar, ilk romanı "Onca Yoksulluk Varken" (Orjinal adı La Vie Devant Soi) in bir yıl ardından Yalan Roman'ı yayınladığında, Romain Gary de kısa süre sonra çıkaracağı romanının çalışmalarını sürdürdüğünü açıklar. Emile Ajar'ın Yalan Roman'ının bir yıl sonrasında, Romain Gary "Kadının Işığı" adlı romanı ile yeniden gündeme yerleşmeyi başarır. Anlaşıldığı üzere iki yazar arasındaki düello bu şekilde devam eder -taa ki Romain Gary'nin intiharına kadar.

Romain Gary'nin intiharı tüm dünyada büyük bir yankı uyandırır. İntiharından hemen önce yazdığı intihar notundaki satırlar herkesi hayrete düşürür.

"Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşçakalın." cümlesiyle mektubuna son verirken, kayıp yazar olarak bilinen Emile Ajar'ın aslında kendisi olduğunu açıklar Romain Gary.

Böylelikle, her yazarın sadece bir kez alma hakkına sahip olduğu Goncourt Edebiyat Ödülü'nü iki kez elde eden yazar olma ünvanı ve ardında bıraktığı birbirinden güzel eserlerle edebiyat tarihindeki yerini alır.

Kitap hakkında; Momo, Madam Rosa ve ötekileştirilenleri temsil eden tüm hayali kahramanları yaratan Emile Ajar müstear adıyla Romain Gary hakkında söylenecek çok fazla şey var. Ancak hepsini buraya sığdırmam neredeyse imkansız.

Son olarak sinema kısmına değinip bitirelim. Kitap 1977 yılında Moshe Mizrahi'nin yönetmenliğinde beyazperdeye uyarlanmış, 1978 yılında ise "Yabancı Dalda En İyi Film Ödülü"ne layık görülmüş. Akıllara kazınan performansıyla Simone Signoret'i Madam Rosa, Samy Ben - Youb'u ise küçük Momo rolünde görüyoruz filmde.

"Tembellik etmeyin, filmi izleyecekseniz de önce kitabı okuyun" uyarısını da yaptıktan sonra bu uzun yazıma nihayet son noktayı koyuyorum.

Kitabı okuma listesine alan herkese şimdiden keyifli okumalar.

Aşkla Kalın!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya