28 Haziran 2015 Pazar

Çivili Yatakta Delik Deşik Uyku



İki tip insan var; koşar adım kendinden uzaklaşan ve bulunduğu yeri hazır kalıp duygularla tahkim ederek oradan kendine bir ‘insan’ inşa etmeye çalışanlar ve koşar adım olmasa da yine kendinden uzaklaşan ama kalbi geride bıraktıklarında kaldığı için sürekli bir şeyleri özleyerek yaşayanlar... İlk grubun tamlığı bir vehimden ibaret... İkinci grupsa ne orada tam, ne burada, hep yarım yamalak... Belki kendinden hiçbir yere gitmeyenler de var ama onlar bu zamanın istatistiklerinde görünmüyor.
Büyük büyük değerleri, küçük küçük kazançlarla değiştirip kâra geçtiğimizi zannediyoruz.

“Takas” kelimesini tersten okumayı hiç denediniz mi?

Geçici duygulanmalar, mola yeri lokantaları gibi... İyi kötü bir tokluk hissi veriyor ama damakta bir tad, bir lezzet bırakmıyor.

Eskiden gittiği yere renk katan insanlar vardı, şimdi herkes gittiği yerin rengini alıyor.

“Neden hep kısa kısa cümleler kuruyorsun?” diye sordu biri. “Etrafta uzun uzun dinleyecek kimseyi görüyor musun?” diye karşılık verdi diğeri.

Fikirler var, fikir sahipleri var, bir de her gün onlarca kere fikirleri ve fikir sahiplerinin isimlerini birer tekerleme gibi dilinde dolaştıran gürültülü goygoycular var. Sonuncular o kadar çoğaldı, o kadar her yeri kapladı ki, çekilen toplu fotoğraflarda neredeyse sadece onlar görünüyor artık.
Bir şeyin taraftarı olmak, bir şey olmanın önündeki en büyük engel haline geliyor hızla.
Eleştirilerin ve ikazların acul bir öfkeyle karşılandığı her ortamın ana sponsoru nefsaniyettir.

Elinizde üstünde “Sırat-ı Müstakim” ibaresi yazılı bir tabela olsa, onu mevcut yollardan ve gidişatlardan hangisine uygun görürdünüz?

Peki elimizde üstünde “Sırat-ı Müstakim” ibaresi yazılı bir tabela olmaması normal mi?
İddialar, sağlamasını yapabileceğimiz davranışlar ortaya çıkarmıyorsa yalnızca gürültü sebebidir.

Hepimiz bu kadar büyük davaların adamlarıysak, bu küçücük hayatlar kimin?

Kavramları her on yılda bir tartıp ağırlıklarını kayıt altına alma imkanımız olsaydı, hepsinde dramatik bir hafifleme yaşanmakta olduğunu rahatlıkla görebilirdik.
İyilik yap, denize at, karada boğulma ihtimali daha yüksek!

Muhtemelen bir süre sonra aramızdan birinin biyografisini yazması yeterli olacak, bir kopyasını alıp noktalı kısma adımızı yazacağız.

Bu devrin insanının merakını nelere yönelttiğini tespit edip alt alta sıralasak, basamak basamak ulvîden süflîye doğru inen bir merdiven ortaya çıkar.

“Neden bardağın hep boş yarısına bakıyorsun?” dedi biri. “Çünkü çeşmenin varlığından haberdarım!” dedi diğeri.

Bizim için ‘insan’, artık çalışmadığımız yerden çıkan bir soru!

“Damla kendini bilse” dedi meczup, “ummanı içinde bulur!” *

*Gazeteci Yazar Gökhan Özcan'ın Yeni Şafak'ta yayınlanan yazılarından biri. Okuyup kaydettiklerim arasındaydı. Sayısı yüze yaklaşan taslak yazıları derlemeye çalışırken yeniden okumuş oldum ve sizler de okuyun istedim.




2 yorum:

  1. Hepsini okudum da son cümleye vuruldum resmen..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üzerine uzun uzun düşünülmesi gereken çok anlamlı bir yazı. Son cümle de hakikaten vurucu... Keşke ne olduğumuzun, ne için yaratılmış olduğumuzun şuuruna tam olarak varabilsek canım...

      Sil

Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya