2 Haziran 2015 Salı

Çizgifilmler Ne Kadar Masum?



Çalışma hayatımın rutinlerinden biri, kurumda danışmanlık hizmeti verdiğim çocukların ailelerine yönelik psikolojik eğitim seminerleri düzenlemek. Çalıştığım yaş grubunu ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak belirlediğim konu başlıkları dahilinde, yıl içerisinde birkaç kez ailelerle bir araya gelerek, onları daha bilinçli ebeveynler olmalarına katkı sağlıyorum.

Medyanın çocuklar üzerinde bıraktığı etkiyi yadsımamız neredeyse imkansız. Zamanın önemli bir kısmını medyaya maruz kalarak geçiriyorlar. Çocuklarda sıkça gördüğümüz dürtü bozuklukları, aşırı hareketlilik, benmerkezcilik ve örneklendirebileceğim bir çok davranış bozukluğunun ve toplum olarak yaşadığımız ahlaki çözülmenin altında yatan sebepler arasında medyanın ilk sıralarda yer aldığını düşünüyorum. ("Subliminal Mesaj" kavramını daha önce duydunuz mu bilemiyorum, zira bu konu kendi başına bir derya. İlerleyen zamanlarda vakit bulabilirsem, uzun uzadıya ele alacak bir yazı da yazabilirim inşallah.)

Psikoloji biliminin, bu konuda eriştiği nokta ve elde edilen bilgiler ışığında onlara değerlendirmelerimi sunarken, anlattıklarımın sadece teoride kalmamasına dikkat ederim. Bu yüzden, medya ile ilgili sunumlarıma, güncel reklamlardan, çizgi filmlerden ve ailece izlenen dizilerden kesitler de eklerim. Çocuklarıyla her gün izledikleri bu yapımların küçük bir kısmını benimle birlikte izlemelerini isterim. Aileleri ve çocukları için uygun olup olmadığını analiz edebilmeleri için bilmeleri gereken önemli noktaları onlarla paylaşarak, bilinçli medya tüketicileri olmak konusundaki hassasiyetlerini arttırmaya çalışırım.

Seminerime hazırlanırken yaptığım araştırmalardan biri oldukça ilgimi çekmişti. Uzm. Psk. Tarık Solmuş tarafından hazırlanan bu çalışma oldukça sıradışı geldi bana. Çizgi filmlerin çocuklar üzerindeki etkilerinden bahsederken, biz uzmanlar çoğunlukla çizgifilmlerdeki şiddet içeriğinin ya da altında var olan pornografik subliminal mesajların altını çizeriz ancak meslektaşım bu konuya farklı bir perspektiften yaklaşmış ve çizgi film kahramanları psikopatolojik yönden ele alan bir inceleme sunmuş.

Bu araştırmayı gördüğümde, çocukken bize izletilen ve bizim de kendi çocuklarımıza izletmeye hala(!) devam ettiğimiz o masum görünümlü (!) komik çizgi film kahramanlarının, henüz o aşamadaki bir çocuğun bilinçaltına nasıl işlendiğini ve hayatının sonraki evrelerinde ne şekilde açığa çıkabileceğini düşündüm.

 Bunları izleyerek çocukluğunu geçiren birinin büyüdüğünde normal (normal kavramı da bir bakıma rölatiftir ancak toplumun kabul ettiği normlara dayanarak) bir birey, bu bireylerin oluşturduğu bir toplumun da aynı derecede normal kalabilmesi ne kadar mümkündür sizce?

Yorumu size bırakıyorum...

*

 Johnny Bravo:
Belirgin şekilde Narsisistik Kişilik.





 
 Pepé Le Pew:
Kendine odaklılık, reddedilmeyi kabul etmeme, flörtöz yapı, artmış cinsel ilgi, aşırı gurur gibi özelliklerle belirgin; Narsisistik Kişilik.





Bugs Bunny:
Anlık duygusal değişimler, dürtüsel / kontrolsüz ve manipülatif davranışlarla da; Sınırda ve Antisosyal Kişilik.



   
Yosemite Sam:
Kontrolsüzlüğü, dürtüsel davranışları, öfke patlamaları, kural tanımamazlığı, saldırganlığı, her sorunu şiddetle çözme yönelimi, başkalarının haklarına saygısızlığı ve hazzı erteleyememesi özellikleriyle; Antisosyal Kişilik.







Daffy Duck:
Aşırı enerjik hali, kolaylıkla dikkatinin dağılabiliyor olması, güvensizliği, sosyal becerilerinin gelişmemiş olması, duygu durumunda anlık değişimler, sanrılar, dağınık düşünce çağrışımlarıyla da; ADHD, Şizofreni ve Paranoid Kişilik.






Roger Rabbit:
Obsesif kompülsif bozukluk, Türkçesi saplantı-zorlantı bozukluğu. Saplantı kişiyi tedirgin eden, irade dışı gelişen ve engellenemeyen, yinelenen düşüncelerdir. Zorlantı ise bu saplantılı düşünceleri yok etmek adına girişilen irade dışı hareketlerdir.






 Charlie Brown:
 İnsanlara yakınlaşma kaygısı, kendine olan güvensizliği, kronik reddedilme beklentisiyle de; Kaçınan Kişilik.

 





 Batman:
 Ebeveynlerinin ölümüne tanıklık etmesinin beraberinde getirdiği Travma Sonrası Stres Bozukluğu.







 Eeyore / Winnie the Poah
Yerleşmiş, bitimi bilinmeyen, sürekli depresyon hali, yani depresyonun bir yaşam biçimine dönüştüğü durum; Kronik Depresyon (Distimi) / Depresyon.






 
Dora - The Explorer:
Dissosyatif Füg; dissosiyatif bozukluklar arasında yer alır. Kişi geçmişini unutup evini, iş yerini terk eder. Bazen 1-2 gün bazense aylarca kendisinden haber alınmaz. Kimlik karmaşası yaşarlar veya yeni bir kimliğe bürünürler. Füg öncesi duruma dönünce, kişide geçmişteki travmatik olaylara karşı unutkanlık görülebilir.






 
  Homer Simpson:
 Anlık nöbet ya da atak biçiminde gelen öfke patlamaları, saldırganlıklarla Aralıklı Patlayıcı Bozukluk.





 
Aaron - The Little Mermaid:

İşe yarar olsun ya da olmasın, bulduğu her şeyi biriktirip saklamasıyla İstifçilik (Hoarding).







 
SpongeBub:
Motor ya da okuma-yazma becerilerini öğrenmekte, tamamlamakta zorlanma, el-göz koordinasyonun zayıflığı, sürekli tekrara ihtiyaç duyma, yaşıtlarından ziyade yaşça büyüklerle iletişim kurma, onları taklit etmeyle belirgin; Williams Sendromu.





  
Piglet:
Kişinin kaygılarını, endişelerini kontrol edememesi, en küçük şeylerin, önemsiz insanların tüm günü, tüm haftayı, tüm hayatı mahvedecek güce ulaşması. Olaylar arasında olmayan ya da çok ince olan bağları görüp, gereksiz zincir reaksiyonlarıyla ruhu, aklı, bedeni mahvetmek ile kendini belli eden; Yaygın Kaygı Bozukluğu.







Porky Pig: 
Aşırı titizliliği, temizliği, kaygısı ve kelimeleri arka arkaya tekrarlama davranışlarıyla da; Obsesif kompülsif bozukluk.







Hulk / Bruce Banner:
 Genellikle çocukluk yaşlarında çok ağır fiziksel, cinsel ve ruhsal baskı altında kalan kişilerin, olay anını yaşamayı reddetme amaçlı geliştirdikleri bir savunma mekanizması olan; Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (Çoğul Kişilik)







Granny / Looney Tunes:
Sıcakkanlılığı, Şaman dans ve Kung-fu ustalığı, kuşlara fısıldayan kadın haliyle Sanrısal Bozukluk ve Alzheimer. 




6 yorum:

  1. Onemli bir konu... peki bu cizgi filmler hazirlandiklari ulkelerin cocuklarina izlettiriliyor mu acaba sevgili Ozlem? Denek miyiz yoksa bizler?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ABD de dahil tüm dünya ülkeleri maruz kalıyor canım. Ancak ABD ve Avrupa insanı bizdan daha bilinçli bu konuda. Bu konuyu araştıran, tehlikenin farkında olan ebeveynler medya konusunda daha bilinçli tüketicilik sergiliyorlar...

      Sil
  2. Genelde trt cocuk yumurcak minila go ve minika cocugu izletiyoruz.Onlarida secerek.Umarim yanlis yapmiyoruzdur...Acaba evde hic tv olmamali mi?Oda mi kotu?(yani olmamasi)
    Kafam cok karisik...Fikrinizi paylasirsaniz sevinirim.Sevgilerimle...
    Betul

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir uzman olarak 2 yaşında kadar çocukların televizyonla tanışmaması gerektiği kanaatindeyim. 2 yaşından sonra da çok kısa süreler dahilinde tv izleyebilirler. Ekran karşısında geçirilen süre arttıkça yıkıcı etkileri o oranda artıyor. Bu konuyla ilgili paylaşımlarım devam edecek Allah'ın izniyle.. Daha fazla şey paylaşmak niyetindeyim inşallah..

      Sil
  3. Ben bekarım, bana konuşmak kolay tabi ama... Evinde mısır patlatma makinesi bile olup, TV olmayan biri olarak konuşuyorum: Ne kadar faydalı programların da var olduğundan dem vurursanız vurun, televizyon; adını unuttuğum bir uzmanın da dediği gibi Aptal Kutusu'dur. Dünyadaki en lüzumsuz cihazdır. Çocuklara izletme konusuna gelince, kimse kendini kandırmasın. Vay efendim çocuk sadece reklamları açınca yemek yiyormuş, yok kaliteli yayınları izletiyorlarmış vs. Kurduğunuz hiç bir cümle beni masumiyetinize ikna etmez. (Tabi derdiniz bu değil biliyorum) Çocuklarınıza televizyon izletmekte tek bir maksadınız var: Başınızdan savmak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de evimde televizyon yok, televizyon karşısında geçirilen zamanı hem sıkıcı hem de israf edilmiş olarak görüyorum... Ben de o uzmanın tabirine katılıyorum... Karşısında geçirilen zaman arttıkça aptallaştırıyor insanları..

      Son söylediklerine gelince canım... Kesinlikle haklısın! Biz bu tarz annelerin tavrı için "tv.yi bebek bakıcısı hükmünde kullanmak" tabirini kullanıyoruz...

      Bu konudaki hassasiyetin için ayrıca tebrik ediyorum seni :)

      Sil

Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya