12 Ağustos 2015 Çarşamba

Aptal Kutusu



Beni tanıyanlar ve buradan takip edenler, televizyona karşı takındığım tavrı çok iyi biliyor. Kendi evimde televizyonum yoktu, izlemezdim. Ailemin yanındayken durum farklı, televizyon evin baş köşesinde. Yemekte mecburen izlemek zorunda kalıyorum. O esnada mümkün olduğu kadar kumanda kontrolünü kendim sağlamaya çalışıyorum. 7 / 24 Yeşilçam Sineması yayınlayan birkaç kanal keşfettim. Yemek yerken tv izlemeye mecbursam, en azından böyle kanallar izlemekten yanayım. Hele de Kemal Sunal'ın, Şener Şen'in ya da Münir Özkul ve Adile Naşit'in o bilindik aile filmlerinden biri varsa pek de eğlenirim izlerken.

Yeni doğmuş bebekten tutun da yetişkinliğinin sonuna gelmiş tüm insanlar için televizyon başında saatler geçirmeyi ahmaklık olarak görüyorum. Televizyondaki tüm programları kastetmiyorum yalnız. Ahlaki erozyonu kendine görev edinmiş dizilere, eğlence ve yarışma programlarına, müstehcen nitelikteki tüm şarkı kliplerine büyük bir düşmanlığım var. İzleyenleri vazgeçirmek, ekran karşısında geçirdiği o vakti çok daha yararlı şeyler yaparak geçirebileceğini anlatmak gibi bir tutum takınıyorum çoğu zaman. Bazen işe yarıyor, çoğu zaman yaramıyor ne yazık ki...

Geçen bir yerde okudum, Türkiye'de RTÜK tarafından 6 ile 18 yaş arasındaki çocukları kapsayan, bu yaş grubunun gün boyu vakit ayırdığı etkinliklerin sıralamasını saptamayı amaçlamış bir araştırma yapılmış. Sizce bu araştırmanın sonucunda, listenin ilk sırasında yer alan etkinlik hangisi?

Tahmin edebilmek kolay oldu sanırım. Evet, çocuklar için en önemli etkinlik televizyon izlemekmiş. Televizyonu takip edenler ise internet kullanımı (hem bilgisayar hem de mobil bağlantısı yoluyla).

Geçenlerde konuşma problemi yaşayan bir çocuğun, ilkokula uygunluğuyla birlikte diğer psikolojik değerlendirmelerini yapmak üzere bir görüşme gerçekleştirmiştim. Değerlendirmemin sonucunu idarecimle istişare ederken, bir müddet sonra vakadan uzaklaşıp çocuklarda son dönemde yaygın rastlanan konuşma problemlerine geldi sohbetin konusu. Kendi çocuğunun da sekiz yaşında olmasına rağmen hala bazı harfleri telaffuz edemediğinden, dili kullanma ve iletişim konusunda yaşadıkları zorlukları dile getirince, belli bir yaşa kadar çocuklarun dil konusunda benzer problemler yaşayabildiğini, bunun hem gelişimsel, hem de genetik faktörlere bağlı olarak gelişebilen bir durum olduğunu söyledim. Ancak yirmi yıl öncesinde yapılan araştırmaları ve makaleri ele alıp bugünle kıyasladığımız zaman, bu tarz gelişimsel problemlerin günümüzdeki kadar sık yaşanmadığını da ekledim. Bana sorarsanız, bu problemlerin gittikçe yaygınlaşmasının en önemli nedenlerinden biri, günümüz çocuklarının televizyon ve diğer kitle iletişim araçlarına (ve tabii sosyal medya kullanımını da atlamamak gerekiyor) daha fazla maruz kalmasıdır.

Televizyon izlemek (ya da bir önceki cümlemde bahsettiğim diğer aktiviteler) çocuğunuzun zekasını aktif bir şekilde kullanma imkanı tanımayan, iletişim ve etkilişim kuramayacağı ve aynı zamanda çocuğunuzu fiziksel yönden tembelleştiren bir aktivitedir. Dil gelişimi yönünden bakıldığında ise, televizyon ve çocuğunuz tek yönlü bir iletişim halindedir. Bunu asla unutmayın sevgili anneler. Çocuklarla çalışan bir psikolog olarak bana yöneltilen soruların bir çoğu, çocuklarıyla iletişim sorunu yaşayan annelerden geliyor. Yine aynı çoğunluk, biraz daha büyüyen çocuklarına söz dinletememekten yakınıyor. "Çocuğum beni dinlemiyor.", "Bir şey söylesem televizyondan (ya da bilgisayarın, telefonun başından) başını kaldırmıyor, asla sözümü yerine getirmiyor, kızsam bağırsam da bir şey farketmiyor", "Bizle konuşurken yüzümüze bakmıyor (kastettikleri şey, çocuğun kendileriyl konuşurken göz kontağının kurmaması)" ve buna benzer bir çok şeyden şikayet ediyorlar. 

Bu annelerin bir çoğunu tanıyorum, tanıdıklarımın hemen hepsi televizyonu bir çocuk bakıcısı gibi kullanan insanlar. Sabah uyandığı andan, akşam yatana kadar çocuğunu ekran karşısında bırakan, reklamla (ya da youtube videolarıyla) mama yediren, uyutan anneler... İtiraf etmek gerekirse bu annelerin çocuklarına acıyorum... 

Sevgili anneler, babalar! (Ya da etrafında anne baba sorumluluğunu üstlenmiş olduğu halde bu bilinçten mahrum olduğunu farkettiğiniz insanları uyarmak, tavsiyelerde bulunmak şeklinde bilinçli bir tavır sergilemek isteyen herkes) Size sesleniyorum!

Lütfen çocuklarınızı bu aptal kutusundan uzak tutun. Lütfen kendi ellerinizle çocuğunuzun beynini zehirlemeyin. Lütfen onların potansiyellerini arttırmak, zihinsel ve bilişsel yönden zenginleştirecek aktiviteler üretmek yerine tembellik etmekten vazgeçin. Lütfen, öncelediğiniz birçok şeyin, kendi çocuğunuzdan daha önemli olmadığını, çocuğunuzun bu en değerli anlarının bir daha geri getirilemeyeceğini idrak edin. Lütfen ebeveyn olarak kendinizi sorgulayın. Unutmayın, bebeklikten itibaren televizyon karşısında zaman geçiren bu çocukların iletişim kurabilen, sosyal olarak çevresiyle etkileşim halinde kalabilen, konuştuğu insanlarla göz kontağı kurabilen, kendi ihtiyaçlarını ifade edebilen ve karşısındaki insanların ihtiyaçlarına duyarlı davranabilen sorumluluk sahibi, empati kurabilen insanlar olmasını beklemek abesle iştigal olur...


Yazımı burada bitiriyorum. Son sözü, Amerikalı Fotoğrafçı Donna Stevens'in karelerine bırakıyorum. Stevens bu çalışmasının adına Idiot Box yani Aptal Kutusu adını vermiş. Televizyon seyreden çocukların vücut postürlerine bakınca, fazla söze hacet yok aslında...









Televizyonun zararlarını konu edindiğim diğer yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz:






Aşkla Kalın!





12 yorum:

  1. çok doğru söylüyorsun, bilinçli izleyici olamıyoruz.. önümüze ne koysalar izliyoruz.. evlendiğim ilk 2 ay televizyonsuz yaşadık, tv gelince keşke hiç almasaydık dedim.. televizyonlar, tabletler, akıllı telefonlar hepsi çocuklarından yorulan anne babanın önlerine sürdüğü malzemeler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahh Mervecim, aynen dediğin gibi, her biri birer bahane... Televizyonsuz da oluyor, hem de çok güzel oluyor aslında... Ama çocuk sahibi olunca işin rengi farklılaşıyor, bir yetişkin bir ölçüde gerçekle kurguyu ayırt edebiliyor ama bir çocuk için mümkün değil. Daha nice yönden olumsuz etkiliyor çocukları bu televizyon maalesef..

      Sil
  2. Yazdıklarına noktası virgülüne katılıyorum.. Bu meretten en büyük darbeyi de ne yazık ki minikler yiyor.. Bazı anne babaların böyle gamsızca çocuklarını o kutunun başında bırakabilmelerine de ayrıca şaşıyorum.. Bir öğrencim vardı 5. sınıftı ve gözaltları kırış kırış gelirdi okula.. Bir arkadaş sormuş bir gün "İpek'cim niye böyle yorgunsun" diye.. Saat 1'den aşağı yatmayıp tv seyrettiğini öğrendik... Buyur bak, sözün bittiği yer..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O saate kadar çocuğunu televizyon karşısında bırakan anne babaya bilmem ki ne demeli... Yazıklar olsun...

      Sil
  3. Ne kadar güzel bir konuya yer vermişsin.Küçücük bebeklerini televizyon karşısına bırakıp bir de reklamları açıp..İşlerini halleden anneleri düşününce çok kızıyorum..Yazık yaa.Bir de biliyor musun epilepsi sebebi bu..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Epilepsi nörolojik bir olay ancak muhakkak tetikliyordur nöbetleri... Allah her birine akıl fikir ihsan etsin, ne diyeyim.. Bize düşen bolca uyarmak, bilgilendirmek aileleri, ben de üzerime düşen görevi yerine getirmeye çalışıyorum..

      Sil
  4. Fotoğraftaki çocuklar acınası halde görünüyor, yazık:( Anne babaların hayattaki öncelikleri, bir çocuğun karakterini belirlemede oldukça önemli bir faktör. Ev işleri, işten gelince halledilmesi gereken şeyler, işe gitmek... Ebeveynlerin pek çoğunun önceliği sanırım bu. E iş yapabilmek için de çocuğu eğleyecek bir şeye ihtiyaç var. En kolayı da renkli menkli aptal kutusu. O çocuk ne izliyor, ne görüyor, pek ilgilenmiyor bazıları maalesef. Bir akrabamın oğlu var, 2 yaşlarındaydı, annesi övünerek söylüyor "oğlanın bu aralar favorisi Sıla, bir ara Hadise çıkınca ekrana kilitleniyordu" diyor. Ne kadar övünülesi bu durum, değil mi? Sıla'nın yada Hadise'nin klibinde 2 yaşında bir çocuğun olumlu anlamda alabileceği ne olabilir acaba? Belki dışarıdan konuşması kolay geliyor şu an, çocuk olunca daha farklı oluyordur, insan bunaldığı için bir anlık bile olsa nefes alacak bir ara bekliyordur. Tamamen sıfırlamak belki zor televizyonu ama tek çare oymuş gibi davranmak da hiç mantıklı gelmiyor insana. Çocuk neye bakıyor, ne alıyor o ekrandan, biraz uyanık olmak lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Anne babaların hayattaki öncelikleri, bir çocuğun karakterini belirlemede oldukça önemli bir faktör. " işte bu cümle alkışlanası Sevgili Beyza, seni yürekten kutluyorum bu tespitinden ötürü. Yanlışların farkında olmadan yanlışlıkları düzeltmek mümkün değildir, sen farkındasın, farkındalık sahibi olmak ise bir cevherdir.. Anne adayı olarak yavrunu şimdiden şanslı buluyorum, eminim ki Allah'ın da yardımı ile sen bilinçli bir anne olacaksın ve güzel evlatlar yetiştireceksin canım...

      Sil
  5. Anneleri uyardığımda aldığım cevap: ''Anne olunca seni de göreceğiz. Sana konuşmak kolay.''
    Bitti.
    Ama ben vazgeçer miyim? Tabi ki hayır. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmez miyim, ben de sıkça duyuyorum bu tür cevapları :) Kısmen haklı olabilirler, teorikteki meseleler pratikteki hadiselere uymayabilir ancak bu çocuğumu saatlerce televizyon karşısında bırakacağım, onun her türlü gelişiminden bihaber bir anne olacağım anlamına gelmiyor. Allah aşkına! Bir çocuğun güzel yetiştirilmesi için illa eğitimci, psikolog ya da pedagog olmaya gerek yok, hangi çağda yaşıyoruz, bi zahmet tembelliği bırak, çocuk yetiştirme konusunda yazılan kaynaklara göz at, bir eylemde bulun... Sinirlendim iyi mi :)

      Sil
  6. Ne yazık ki genellikle insanlar uzmanların işine gelen uyarılarını dikkate alıp, böyle rahat bozan uyarıları görmezden geldikleri için çocukları televizyonlardan uzak tutmak meselesini bir türlü kapamadık. Günün birinde milletçe idrak edebilmeyi umuyorum durumun hassasiyetini.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah o günler çok uzakta değildir yoksa heba olacak gencecik bir nesil var..

      Sil

Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya