18 Nisan 2015 Cumartesi

The Good Lie - İyi Bir Yalan


Gerçek olaylara dayanarak kurgulanmış senaryo, bir sinema filmini her zaman daha ilgi çekici hale getirir. Filmde izlenenlerin, dünyanın bir yerinde, herhangi bir insan tarafından tecrübe edildiğini bilmek, filmi izlerken daha farklı bir şuurla izlememizi sağlar. İşte bu film de bunlardan biri.




2005 yılına kadar süren Sudan İç Savaşı esnasında yurtlarından kaçmak zorunda kalan, 1000 km yi yalın ayak yürüyerek Etiyopya'ya ulaşmaya çalışan ve sonunda Kakuma Mülteci Kampında yaşamlarına devam eden binlerce gencin arasından sadece üç bininin ABD'ne giriş izni verilmesini anlatan "Lost Boys of Sudan" kitabından uyarlanan bu film, dört kardeşin birbirlerine tutunarak hayatta kalma mücadelelerini anlatıyor. 

Filmi anlamlı kılan özelliklerinden biri de başrol oyuncularından Reese Witherspoon'un, Kenya Kakuma Mülteci Kampını ziyaret etmiş olması. Böyle bir ziyaretin ardından kendisini bu filme dahil edenlere teşekkür ederken şöyle bir ifade kullanmış: "Bu konuda ne kadar belgesel izlediğiniz ya da ne kadar kitap okuduğunuzun bir önemi yok. Orada ilk karşılaştığınız insan bile dünya görüşünüzde inanılmaz fark yaratıyor. İki yüz elli bini aşkın kişinin küçük bir alanda hayat mücadelesi vermesi inanılmaz. Mülteci kamplarında yaşananlara dikkat çekecek bu filme dahil olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum."

Filmi çok ama çok beğendim. Bazı sahnelerinde öyle ağladım ki... Hele benim gibi ailesinden uzakta yaşayan ve aile bağları konusunda fazlasıyla hassasiyet sahibi olan biri için böyle acı bir dramı alelade bir film gibi izlemek neredeyse imkansız. Buna rağmen, bazı sahnelerinde de bir o kadar da güldüm. Kardeşlerin kendi aralarındaki bağlılığı, bir sinema filminde bile olsa bakir hayatlar görmek gerçekten muhteşem.

Film bitince düşündüm uzunca bir süre. "İnsanın doğduğu coğrafya kaderidir." derken İbn-i Haldun gerçekten de haklıydı sanırım. Tevafuk o ki, geçen gün değerli blogger arkadaşlarımdan birinin konu itibariyle aynı özü irdeleyen bir yazısını okumuştum. Kendisi ziyadesiyle Doğu'da çocuk olmakla ilgili bir anafikir üzerine yazmıştı. Türkiye'nin Doğu'su ya da Dünya'nın Afrika'sı, ne farkeder? İnsanın doğduğu coğrafya kaderidir. Ve ben, sırf kendi rahatları uğruna; dinlerini yaymak, daha fazla paranın sahibi olmak için insanların -bilhassa çocukların katledildiği, yaşama sevinçlerinin elinden alındığı, kendi değerlerini yitirme pahasına asimile olmaya zorlandığı bir dünya toplumumun içinde, sessiz kalan ve elinden bir şey gelmediğini düşünen insanlar zümresinde yer aldığım için bile yeterince utanıyorum. Acaba bu travmaları, bu insanlara yaşatanlar kalplerinde zerre teessür, utanma duygusu hissedebiliyorlar mı? Vicdanlarının sesine kulaklarını tıkamış ya da çoktan sağırlaşmış olmalılar...




Filmi izleyin mutlaka. Sanırım henüz Türkiye'de gösterime girmemiş, Sinemalar.com da Mayıs'ta görünüyordu vizyon tarihi ama yanılıyor olabilirim. Eğer tarihi beklerim derseniz sinemada izlemek çok daha güzel bir deneyim olacaktır.

İzleyin ve hayatınızda şikayet ettiğiniz, canınızı yaktığını düşündüğünüz ve yokluğundan dolayı müteessir olduğunuz ve sahibi olduğunuz halde küçümsediğiniz ya da ne kadar büyük birer nimet olduğunu farkedemediğiniz her şeyi tekrar gözden geçirin... Şükredin...

2 yorum:

  1. Canin senin tavsiyelerini cok seviyorum filmi bende izlemek istiyorum simdiden :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Takipçilerimin de vakit ayırıp okuması ve önerilerimi dikkate alması beni ziyadesiyle mutlu ediyor canım, sevgiler kocaman :)

      Sil

Can-u gönülden yapılan birkaç satır kelamdır bu blog sahibesini sevindiren :)

BLOG DESIGN-Değmesin Yağlı Boya